Yabancılara toprak edinme hakkının tanınması, Avrupalıların 19.yüzyıl boyunca İstanbul’dan
istediği, çoğu kez dayattığı, siyasi-ekonomik isteklerin değişmez maddelerinden
biriydi. Bu istek, 1856’da Islahat Fermanı’yla kabul edilmiş ve 1867
yılında çıkarılan Tebaa-i Ecnebiyenin Emlâke Mutasarrıf Olmaları Hakkında
Kanun adlı yasayla uygulamaya sokulmuştu. Yasada şunlar söyleniyordu: “Yabancı
devletlerin uyrukları, Osmanlı ülkesinin Hicaz dışında kalan her yerinde,
devletin uyrukları gibi ve başka bir şarta bağlı olmaksızın; şehir ve
kasabaların içinde ya da dışındaki her yerde toprak satın alma ve mülk edinme
hakkına sahip olacaktır.”
Anadolu
Rumları
Yunan ordusu,
Anadolu’ya yayılırken yerli Rumları gerek birlikleri içinde,
gerekse milis gücü olarak kullandı. Anadolu Rumları, büyük bir
çoğunlukla işgali eylemsel olarak destekledi ve işgalin kitlesel dayanağı
oldular.
Türk yönetimi
altında, ırksal ya da dinsel baskıya uğramadan,
yüzyıllarca gönenç ve güvenlik içinde yaşayan bu insanlar, yaşadığı
ülkeye ve insanlarına acımasız biçimde saldırdılar.
Anadolu Rumları olarak tanımlanan azınlık topluluğu, sağlıklı bir biçimde
incelenecekse, Antik Çağ’a dek giden zahmetli bir araştırmanın göze alınması
gerekir. 20.Yüzyıl başındaki kanlı olaylar ise, emperyalizm olgusuyla birlikte
değerlendirilmelidir. Bu yapıldığında, büyük devletlerin çıkar sağlamak için
tarihi çarpıtmasının ve halkların yazgısıyla oynamasının en yoğun biçimiyle
karşılaşılacaktır.
20.Yüzyıl başında, Osmanlı topraklarında yaşayan insanlar
üzerinde oynanan oyun, başta Türk halkı olmak üzere tüm halklara büyük acılar
yaşatmıştır. Ölümlerden başka, yüzbinlerce insan, yüzlerce yıl barış içinde
yaşadığı toprağını, işini, varsıllığını yitirdi; başka yerlere göç etti.
Hıristiyan
Rumlar, Ortodoks Türkler
Yerli Rum ya da Anadolu Rumu tanımının, Osmanlı ülkesinde ne anlama
geldiğinin bilinmesi gerekir. Anadolu’nun Türkleşme sürecinde, özellikle
Selçuklu ve Osmanlı yönetimlerinden sonra Hıristiyan Rum nüfus son derece
azalmıştı. Rum olarak adlandırılan halkın bir bölümü, kendi isteğiyle Türkçe
konuşmuş, Müslüman olmuş ve Türkleşmişti.
Rum kimliğiyle
Hıristiyan kalanlar, hiçbir yörede çoğunluk değildiler ve “Küçük Asya’nın
değişik bölgelerinde bölük pörçük”1 yaşıyorlardı. 20.Yüzyıl
başına gelindiğinde, İstanbul ve İzmir dışında yaşayan bu insanlar çoğunlukla, “Venizelos
ve siyasi yandaşlarının Türkiye’ye karşı yürüttüğü politikadan” hoşnut
değildiler. “Türkler’in engin hoşgörüsüne karşı söyleyecek söz
bulamazlardı”.2 Yaşayacakları olaylar için “Kemalistleri
suçlayacak durumda da değildiler.3
Kurtuluş Savaşı, bu insanların yazgısını da belirledi ve
Ortadoks Türkler ya da Türkleşen Ortadokslarla birlikte göç etmek zorunda
kaldılar. Yunanistan’a gidenler, burada uzun süre ağır ve özel bir baskı
altında, acı çekerek yaşadılar. Anadolu Rumu ya da yerli Rum
denilebilecek kesim bunlardı.
Yunanistan’dan
Gelenler
İzmir, Batı
Anadolu, İstanbul ve çevresinde yaşayan Rumların önemli bölümü, buralara
19.yüzyıl içinde Yunanistan’dan gelen/getirilen Yunan uyruklu Greklerdi.
Prof.K.Kruger, bunların sayısını eskiden beri yaşayanlarla birlikte,
İstanbul için 100 bin, İzmir ve Batı Anadolu için 400 bin olarak vermektedir.
Kruger ayrıca, 20.yüzyıl başında; Karadeniz bölgesinde 25, Kapadokya’da
(Orta Anadolu’nun Güneydoğusu’ndan Doğu’ya doğru uzanan antik bölge) 40,
Antalya ve Mersin’de 22 bin Rumun yaşadığını söyler ve Anadolu’daki
toplam Rum nüfusunu 1,5 milyon olarak verir.4 Bu, Anadolu’daki
toplam nüfusun yüzde 9,4’üdür.5
Yabancılara
Toprak Satışı
Yunan uyruklu
Rumların Anadolu’ya gelip yerleşmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı etkisine
girmesiyle ortaya çıkan bir olgudur. Yabancılara toprak edinme hakkının
tanınması, Avrupalıların 19.yüzyıl boyunca İstanbul’dan istediği, çoğu kez
dayattığı, siyasi-ekonomik isteklerin değişmez maddelerinden biriydi. Bu istek,
1856’da Islahat Fermanı’yla kabul edilmiş ve 1867 yılında çıkarılan Tebaa-i
Ecnebiyenin Emlâke Mutasarrıf Olmaları Hakkında Kanun adlı yasayla
uygulamaya sokulmuştu.
Yasada şunlar söyleniyordu: “Yabancı devletlerin
uyrukları, Osmanlı ülkesinin Hicaz dışında kalan her yerinde, devletin
uyrukları gibi ve başka bir şarta bağlı olmaksızın; şehir ve kasabaların içinde
ya da dışındaki her yerde toprak satın alma ve mülk edinme hakkına sahip
olacaktır”.6
Sarsılan Temel
Bu yasayla,
Osmanlı Devleti’nin temelini oluşturan toprak düzeninde değişiklik yapılıyor ve
500 yıllık gelenek bozuluyordu. Londra’da yayımlanan Times gazetesi bu
yasa için, 12 Şubat 1856 günlü baskısında; “Osmanlı topraklarında yabancıların
toprak satın almaları ve bu yöndeki tüm engellerin ortadan kaldırılması, büyük
sonuçlar doğuracak diplomatik bir başarıdır. Önümüzde işlenmemiş zengin
topraklar durmaktadır. Batı sanayisi bu toprağa nüfuz etmeli ve ona sahip
olmalıdır” diyordu.7
Yasayla
birlikte Anadolu’ya yoğun bir Yunanlı göçü de başladı. Atina Bankası
Türkiye’den toprak ve mülk alanlara faizsiz kredi açıyordu. Üstelik Anadolu’da
toprak çok ucuzdu. Birkaç on yılda büyük bir Rum kitlesi İstanbul, İzmir ve
Batı Anadolu’ya yerleşmişti.
II.Abdülhamit bu gelişmeden rahatsız olmuş, özellikle İstanbul’da yoğunlaşan taşınmaz
alımlarını önleyebilmek için, Vakıflar Müdürlüğünü devreye sokmak istemiş ancak
Müdürlüğün akçalı (mali) kaynakları bu gelişmeyi önlemeye yetmemişti. Kurtuluş
Savaşı süresince, Yunan ordusuna destek olan, terör uygulayan, kırım yapan Yerli
Rumlar bunlardı.
Yeni
Dalga
Birinci Dünya
Savaşı biter bitmez, yabancıların toprak alımında bir yükseliş daha yaşandı.
Türkler, Balkan Savaşı’ndan Dünya Savaşı sonuna dek, aralıksız sekiz yıl süren
savaşlar sonunda, ekonomik olarak “koyu bir yoksulluk” içine düşmüştü.
Yunan uyruklu Rumlar, Mondros Bırakışması’yla birlikte, yeni ve yoğun bir
taşınmaz mal edinme dönemi başlattılar.
Atina Bankası, İstanbul ve Batı Anadolu’da olmak koşuluyla, “Türklerden mülk satın
alacak Rumlara” yeniden kredi açtı. Kimi Rumlar, Türk
mülk sahiplerine, “reddedemeyecekleri kadar yüksek” bedeller öneriyordu.
Bu gidişin önünü almak için Osmanlı Hükümeti, 28 Mayıs 1919’da bir yasa çıkardı
ve Vakıflar Nezareti’ne, herhangi bir mülkü, “Rum önerileriyle baş
edebilecek kadar cazip bedellerle almasına imkan sağlayan” yetkiler verdi.8
Ayrıcalıklar
Yabancılar,
Türkiye’de ekonomik olduğu kadar kültürel ayrıcalıklara da sahiptiler. Türkler,
askerlik ve yönetim işleriyle uğraşırken; ticaret Rum, Ermeni ve Yahudilere
bırakılmıştı. Bu nedenle, azınlıklar ekonomik olarak kesin bir üstünlük
sağlamışlardı. Fener Rum patriklerinin yönetiminde; “din işleri, eğitim,
sağlık gibi temel alanlarda” çok sayıda okullar ve hastaneler vardı.
Avrupa ülkeleri, Rum okullarını ilkokuldan liseye dek,
kendi okullarıyla denk sayıyor ve bu okulları bitiren “varlıklı Rum gençleri
Atina ya da diğer Avrupa üniversitelerine, Avrupalı öğrenciler gibi” kabul
ediliyordu. Ayrıcalıklı Rum topluluğu, büyük bir özgürlük içinde, dilediği
kadar kilise açıyor ve bu kiliseleri “Rum milliyetçiliğinin birer kalesi” 9
durumuna getiriyordu. Fener Rum Patrikliği, “yalnızca manevi bir otorite”
değil, “yetkisini çok aşan, siyasi ayrıcalıklara sahip” bir parti gibi
çalışıyordu.10
Padişah
Fermanıyla Toprak Devri
Yabancıların
toprak satılması,19.yüzyılda Tanzimat döneminde yasallaşmıştı ancak yabancılar,
yaygın olmamakla birlikte, daha önce de padişah fermanıyla taşınmaz
edinebiliyordu. Batı Anadolu’da kimi yerleşim birimleri, bu yolla, üç bin yıl
öncesindekine benzer biçimde Rum kolonileri durumuna geldi. Ayvalık, bu oluşuma verilebilecek çarpıcı bir
örnektir.
18.Yüzyıl
sonlarında küçük bir köy olan Ayvalık’ta doğan ve Fener Patriğine bağlı
bir papaz, her nasılsa İstanbul’daki “resmi çevrelerin gözüne girmeyi”
başarmış ve 1773’de Padişah III.Mustafa’dan, “köy sınırları içinde
hiçbir Müslüman’ın oturamayacağını” kabul eden bir ferman almıştı.
Kısa bir süre
içinde Yunanistan’dan yoğun göç alınmasına yol açan bu ferman, aynı zamanda,
Osmanlı Devleti’nde “Yunanlılar’a, araziye dayalı olarak verilen ilk kendi
kendine yönetim” olanağıydı.11
Ayvalık böyle gelişti. 1773’de kimsenin bilmediği küçük
bir köy olan Ayvalık, “Yunan İhtilali’nin patlak verdiği 1821 yılında,
köyleriyle birlikte 30 bin Rumun yaşadığı, Batıyla ticari ilişkileri olan”
ve Yunan parası kullanılan büyük bir merkez durumuna gelmişti.12
Rumlaşma
Süreci
İngiliz tarihçi Arnold J.Toynbee, Batı
Anadolu’daki Rum yükselişi için şunları söyler: “18.yüzyılın son yirmi beş
yılında, Batı etkisi altında, birçok noktada eski Helenleşme sürecini andırır
biçimde, Ege’de yeni bir Yunan canlanması görülür. Yeni hareket, eskisi gibi
kolon (göçmen y.n.) yerleştirilmesiyle başlamıştır. Rumlar, bir Batı
kavramı olan politik milliyetçiliği, daha o günlerde sahiplendiklerini gösteren
bir istekle, fırsatları değerlendirmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun öteki
kısımlarından da, özellikle Ege adalarından, Mora’dan arazi almışlar; koloniler
oluşturarak, orada yaşayan nüfusa ‘Akdeniz tipinin üstünlüğünü!’ kabul
ettirmişlerdir”.13
Batı
Anadolu’da Rumlaşma
1867’de
çıkarılan ve yabancılara toprak edinme hakkı tanıyan yasa, yetmiş yıllık
kolonileşme uygulamalarının yarattığı birikime bağlı olarak, Batı Anadolu’nun Rumlaşmasına
büyük bir ivme kazandırdı. Daha önce hiçbir Rumun yaşamadığı kimi yerleşim
yerleri, Rum köyleri ya da kasabaları durumuna geldi. Eskiden beri Anadolu’da
yaşayan, Müslüman olmamasına karşın yarı Türkleşen Rumlar ve Ortadoks
Türkler, Yunanistan’dan gelenler yanında azınlıkta kaldı.
Ege bölgesinde 19.yüzyılın ikinci yarısında yayılan Rum
yerleşmesi konusunda, Şefik Aker’in “Aydın Milli Cidali”
adlı yapıtında ilginç bilgiler vardır. Aker’in aktarımlarına göre, Kırım
Savaşı’na (1853) dek Ezine’de tek bir Rum yoktu. Savaştan sonra, önce üç
Rum kente yerleşti ve arkası geldi. “1909 yılında Ezine’de Rum nüfus 380
haneye” yükseldi. Rum mahallesinde, “yıkılmış
cami harabesi” bile vardı.
Edremit’de
olanlar ayrımlı değildir. 1852’de her ikisi de “birer Türk zengininin
yanında çalışan” yalnızca iki Rum aile vardı. 1909 yılında ise, Edremit’te “1500
haneden çok” Rum vardı.
57.Tümen
Komutanı olan Şefik Aker, Edremit ve civarıyla ilgili
araştırmalarını aktarırken şunları söyler: “Edremit köylerinde vaktiyle bir
tek Rum yokken, uğursuz Tanzimat-ı Hayriye sayesinde Rumlar, Türkler’e göre,
Edremit kıyı köylerinde çoğunluğu sağlamışlardı. Kiliseler, okullar yapmışlar,
Türklerden sözü geçen kişileri eşkiyalıkla bölgeden kaçırmışlardı”.14
Doğan Avcıoğlu’na göre, Kula’daki karma nüfus içinde, Hıristiyan unsurun
yarısı, “Orta Çağ Rum nüfusunun Türkleşmiş torunlarıdır”. Öbür yarısı, Yunanistan’dan “son
zamanlarda gelen göçmenlerdir.”
1919’da Aydın
kent merkezinde, “işyeri sahibi, tüccar, işadamı, imalatçı, serbest meslek
sahibi ve arazi sahibi 12 bin kişiyi barındıran”, yeni kurulmuş bir Rum
mahallesi vardı. Aynı durum, daha küçük ölçekli olmak üzere, Salihli’de de
görülüyordu.
1803 yılında toplam 100 bin nüfuslu İzmir’de, nüfusun
yüzde 30’u Rum, yüzde 70’i Türk’tü. 1910 yılında 225 binlik bir kent durumuna
gelen İzmir’de, Rum nüfus yüzde 50’yi bulmuştu.15
Hükümetlerin
Tutumu
Yabancılara toprak satışı, dönemin hükümetleri tarafından
gelişme ve ilerleme olarak görülüyor, önlem almak bir yana reform
denilerek “sıkı bir biçimde” destekleniyordu. Tanzimatçı
Sadrazamlardan Ali Paşa, 1869’da, “kapılarımızı açmalı ve Türkiye’ye
seçme yabancı göçmen getirmeliyiz. Bunlardan bir tehlike gelmez, reform ve
gelişmeye kavuşmamıza yardım ederler” diyordu.16
Atatürk’ün
Tavrı
Oysa Mustafa Kemal, 1920 başlarında,
olanaksızlıklar içinde Maraş ve Antep direnişlerini örgütlemeğe
çalışırken, Türk halkından sürekli olarak, yabancılara toprak satmamalarını
istiyordu. İngiliz ve Fransızlar, Halep ve Suriye’deki Ermenileri, toprak satın
alarak bölgeye yerleştirmeye ve kuracakları Ermeni devletinin mülkiyet temelini
oluşturmaya çalışıyordu. Bu girişime önlem olmak üzere gönderdiği telgrafta
şunları söyler: “Bölgeden göç etmek yasaktır. Arazi ve emlak, ancak
Türkler’e satılacaktır. Yabancılarla Hıristiyanların arazi sahibi olmalarına
meydan verilmeyecektir. Türk olmayanlara karşı sıkı bir boykot uygulanacak,
alışveriş yalnızca Türkler arasında yapılacaktır”.17
DİPNOTLAR
1 “Kemalist
Türkiye ve Ortadoğu” K.Kruger, Altın Kit.Yay.,1981, sf.117
2 a.g.e. sf.117
3 a.g.e. sf.117
4 a.g.e.
sf.114-115
5 “Population
Statistics of the Ottoman Empire in 1914 and 1919” M.Zamir, Middle Eastern Studies, 17(1); ak. Yahya Tezel,
“Cumhuriyet Döneminin İktisat Tarihi” Tar.Vak., Yurt Yay., 3.Bas., İst.1994,
sf.94
6 “Meriyetteki
Osmanlı Mevzuatı” K.Oğuzalıcı, 1953; ak. S.Yerasimos, “Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye”
2.Cilt., Belge Yay., 7.Bas., sf.125
7 “Azgelişmişlik
Sürecinde Türkiye” Belge Yay.,
7.Bas., sf.102-103
8 “Meclis-i
Vükela Mazbatalarına Göre 1919 Senesinde Ecnebi İşgalleri ve Talepleri
Karşısında İstanbul Hükümeti” Tayyip Gökbilgin, II.Tar.Kong. Ankara 12-17 Nisan 1856, sf.42; ak. Bilge
Criss, “İşgal Altında İstanbul 1918-1923” İletişim Yay. 3.Bas., İst.-2000,
sf.43
9 “Kemalist
Türkiye ve Ortadoğu” K.Kruger, Altın Kit. Yay., 1981, sf.114
10 a.g.e.
sf.114-115
11 “The Western
Question in Greece and Turkey”, A.J.Toynbee, sf.121-126; ak. D.Avcıoğlu, “Milli Kurtuluş Tarihi” III.Cilt,
1974, sf.1057
12 a.g.e. sf.1057
13 a.g.e. sf.1057
14 “Aydın Milli
Cidali” Ş.Aker, I.Cilt, sf.66; ak. D.Avcıoğlu,
sf.1059
15 “Milli Kurtuluş
Tarihi” D.Avcıoğlu, III.Cilt,
İst. Mat., 1974, sf.1059
16 a.g.e. sf.1059
17 “Türk İstiklal
Harbi-IV” Harp Tarihi Dairesi,
sf.73; Ak. Doğan Avcıoğlu, “Milli Kurtuluş Tarihi” III.Cilt,
sf.1273-1274
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder