"Bu
ülkeyi yönetmek isteyenler, ülkenin içine girmeli ve bu milletle aynı koşullar
içinde yaşamalıdır ki ne yapmak gerektiğini ciddi olarak hissedebilsinler...
Bir milletin yönetiminden sorumlu bulunan yöneticilerin kişisel ihtirasları,
çekişmeleri, milli ve vatani görevlerin gerektirdiği yüksek duyguların üzerine
çıkan ülkelerde, dağılmaktan ve batmaktan kurtulmak mümkün değildir... Sıradan politikacılıkla milleti
bölmek ihanettir..." Mustafa
Kemal Atatürk
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kökleri
Hakimiyeti
Milliye ve Yeni
Gün gazeteleri, 7 Aralık 1922’de, Mustafa Kemal’in bir açıklamasını
yayınladı. Açıklamada, “halktan gördüğüm sevgi ve güvene layık olabilmek
için sıradan bir vatandaş olarak, yaşantım boyunca sürdürmek ve ülke yararına
adamak amacıyla, halkçılık temelinde ve ‘Halk Fırkası’ adıyla bir parti kurmak
istiyorum” deniyor 1 ve ülkenin siyasi geleceğiyle ilgilenen
aydın ve düşünürler, konuyla ilgili tartışmaya çağrılıyordu. Atatürk, bu
çağrıdan yaklaşık bir ay sonra, aynı konuyu halkla görüşmek üzere, uzun bir
yurt gezisine çıkacak ve Eskişehir, İzmit, İzmir ve Balıkesir’de, kurulacak
parti ile ilgili ünlü konuşmalarını yapacaktır.
Toplantılarda,
yeni yönetim biçimi, parti ve örgütlenme konularında görüşlerini şöyle
açıklıyordu: “Millet, daha önce olduğu gibi, çıkarcı gurupların kurduğu
partilerin peşinden gitmemeli, kendi program ve partisini yaratarak siyasi
eyleme dolaysız katılmalıdır; her görüşten yurttaşın üye olduğu Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk örgütlerinden ve bu örgütlerin yarattığı ulusal
birikimden yararlanılmalıdır; kurulacak parti, halkçılık programı üzerinde
yükselmeli, bu nedenle adı Halk Partisi (fırkası) olmalıdır. Tam bağımsızlık ve
kayıtsız koşulsuz egemenlik ilkelerine dayanan bir politika izleyecek olan bu
parti, ulusun tümünü kapsamalıdır. Sınıfsal değil, ulusal olmalıdır. Bu parti
aynı zamanda, halka siyasi eğitim veren bir okul olmalıdır. Millet karşısında
dürüst ve namuslu olmak, halka her zaman doğruyu söylemek gerekir. Kimsenin
kendini halkın üstünde görmeye hakkı yoktur...” 2
Mustafa
Kemal, 19 Ocak
1923’te yaptığı ve 7,5 saat süren İzmit konuşmasında, parti konusundaki
görüşlerini şu sözlerle bitirir: “Benim ve hepimizin, düşünmek zorunda
olduğu şey, bu ülke ve bu milleti gerçekten kurtarabilecek beyinlerin,
vatanseverlerin bir araya gelmesini sağlamaktır. Bu yetenekte olan insanlar her
nerede ise, onları alıp milletin geleceğini yürütme işini verdiğimiz meclisin
içine koymak gerekir. Davranışlarımızın belirlenmesinde akıl, bilim, deneyim
egemen olmalıdır. Somut ve köklü adımlar atmak zorundayız”. 3
Müdafaa-i Hukuk’tan
Cumhuriyet Halk Fırkasına
Yeni
Parti, hemen tümüyle, Sivas’ta ortaya çıkan ve Kurtuluş Savaşı’nı
gerçekleştiren Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin örgütsel ve düşünsel temelleri
üzerine oturuyordu. Bu nedenle, yeni bir kuruluştan çok, Müdafaa-i Hukuk
örgütlerinin yeni bir yapıya dönüşmesini yansıtan bir girişimdi.
Partinin
gerçek kuruluşu olarak 23 Ekim 1923 değil, 4-11 Eylül 1919 yani Sivas
Kongresi kabul edildi. Bugün kuruluş günü sayılarak kutlamalar yapılan 9
Eylül 1923, Halk Fırkası tüzüğünün kabul edildiği gündür.
Sivas
Kongresi’nin Halk Fırkası’nın
kuruluşu olarak kabul edilmesi, nedensiz değildi. Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti, her türlü particilik akımı dışında kalarak,
değişik görüşten insanları bir araya getirmiş ve ulusal bir siyaset
geliştirmişti. Şimdi yapılmak istenen, aynı anlayışla siyasi bir parti yaratmak
ve sınıf ya da zümre ayrımı gözetmeden tüm ulusu bu parti aracılığıyla devrime
katmaktı.
Müdafaa-i
Hukuk, ulusalcı
duruşuyla Kurtuluş Savaşı’nı hangi anlayışla başarıya ulaştırmış ise, Halk
Fırkası da toplumsal gelişimi sağlayacak devrimleri aynı anlayışla
gerçekleştirecekti.
Halkın Örgütlenmesi
Halk
Fırkası’nın tüzüğünde dile getirdiği eşitlikçi
anlayış, yeni ve önemli bir yaklaşımdı. Ancak, bundan daha önemli olan bu
anlayışın somutlanması için önerilen örgütlenme biçimiydi. Ulusal egemenlik haklarını,
eşit olarak tüm halk kesimlerine kullandırmak için, parti örgütlerinin köylere
dek yaygınlaştırılması öngörülüyordu.
“Devlet
siyasetinin belirlenmesi” nde,
“köyler ve köy parti kongreleri” temel alınıyordu 4, Bu konuda
tüzüğün 75, 76 ve 78. başlamlarında (maddelerinde) şöyle söyleniyordu: “Fırka
üyeleri ve on sekiz yaşını bitirmiş olan köy ve mahalle halkından her kişi,
halk kongresinin doğal üyesidir... Kongreler, yörenin koşullarına göre uygun
bir yerde ya da köy meydanında toplanır... Kongrelerde başkan ve bir yazman
seçilir, nahiye kongresine önerilecek konular saptanır ve ocak üyeleri
seçilir...” 5
Tüzük,
köy kongrelerinde
seçilen delegelerin bucak, bucakta seçilenlerin ilçe, ilçe delegelerinin de il
kongrelerine katılmasını öngörüyordu. Katılım, biçimsel düzeyde bırakılmıyor,
köy ve köylü sorunlarının partinin genel merkez kongrelerine, sorunun gerçek
sahipleri, yani köylü temsilcileri tarafından götürülmesi isteniyordu.
Halk
Fırkası, hükümet
işleri ve devlet siyasetinde, ilk önerme hakkını köy kongresine vererek,
Türkiye’de ilk kez ve eylemli olarak, halkı siyasi haklarını en geniş biçimde
kullanmaya davet ediyordu. Bu daveti, yazılı hale getirerek tüzüğüne almıştı.
Siyasi katılımcılığın yani demokrasinin ileri bir aşamasını oluşturan bu
yaklaşım Batı’da, yalnızca o dönemde değil, bugün dahil hiçbir dönemde
görülmemiştir.
2.Büyük Kurultay
Cumhuriyet’in
ilanından sonra adına Cumhuriyet sözcüğünü
ekleyen Halk Fırkası, İkinci Büyük Kongresi’ni
15-23 Ekim 1927’de yaptı. Bu Kongre’nin, parti ve Cumhuriyet tarihi açısından
önemli bir yeri vardır. Birinci Kongre kabul edilen Sivas Kongresi’nden sonra
geçen sekiz yıl içinde; bağımsızlık savaşı kazanılmış, saltanat ve hilafet
kaldırılmış, Cumhuriyet kurulmuş ve karşı devrim çıkışları bastırılarak yeni
bir devlet, yeni bir toplum yaratılmıştı.
Kongre’ye
anlam ve heyecan katan, bunca işin gerçekleştirilmesinden sonra ilk kez ve
üstelik siyasi parti olarak toplanılması ve Mustafa Kemal’in sekiz yıllık savaşımının öyküsünü (NUTUK),
belgeleriyle birlikte bu kongrede açıklamasıydı.
İlkeler
1927
Kongresi’nin bir başka önemli yanı, tüzüğün, örgütlenme anlayışında bir
değişiklik olmadan geliştirilerek, 123 maddelik kapsamlı bir tüzük durumuna
getirilmesiydi. 6 Yeni tüzükte; cumhuriyetçilik,
milliyetçilik ve halkçılık partinin temel ilkeleri haline getiriliyor; laiklik sözcüğü kullanılmamakla
birlikte, “devlet ve millet işlerinde din
ve dünyayı birbirinden ayırmanın” önemli bir ilke sayıldığı açıklanıyordu. 7
İkinci
Kongre’de, tüzük değişikliklerinden başka; sosyalist enternasyonalin katılım
daveti reddediliyor 8, Türk Ocakları parti denetimine alınıyor 9
ve ekonomik uygulamalarda bundan böyle “ulus yararına uygunluğun esas alınacağı” 10 kabul
ediliyordu.
Altıok
1927
Kongresi’nde kabul edilen üç temel ilkeye, 1931’de üç ilke daha eklendi ve Cumhuriyet Halk Fırkası’nın olduğu
kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de temelini oluşturan ünlü altı ilke kabul edildi.
Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık,
laiklik, devletçilik ve devrimcilikten
oluşan ilkeler, altıok’la ifade
edilerek Cumhuriyet Halk Fırkası’nın simgesi oldu. Altı ilke, 1937’de yapılan bir değişiklikle anayasa maddesi haline
getirildi ve 27 Mayıs Anayasası’yla ortadan kaldırıldığı 1961 yılına dek
Anayasa’daki yerini korudu.
Tek Partililik
Fransız
sosyal bilimci Maurice Duverger, Siyasi Partiler adlı kitabında tek
partili siyasi sistemleri inceler ve incelemesinde Atatürk dönemi Cumhuriyet
Halk Partisi’ne özel önem verir.“Ne
tüm tek partiler totaliterdir, ne de tüm totaliter partiler tek partidir”
diyerek 11 tek partilerin de demokratik olabileceğini kabul eder.
Duverger, kabulünü kanıtlayacak örnek olarak,
1923’te Türkiye’de kurulmuş olan Cumhuriyet
Halk Partisi’ni gösterir. CHP ile
ilgili olarak şunları söyler: “Bazı tek
partiler, gerek felsefeleri ve gerekse yapıları bakımından gerçek anlamda
totaliter değildir. Bunun en iyi örneğini, 1923’ten 1946’ya kadar Türkiye’de
tek parti olarak faaliyet göstermiş bulunan Cumhuriyet Halk Partisi sağlamaktadır.
Bu partinin başta gelen özelliği, demokratik ideolojisidir...” 12
Cumhuriyet Halk
Partisinde Milletvekili Olmak
1927
Ağustosunda kamuoyuna yayınladığı bildiride, milletvekillerinin sahip olmak
zorunda oldukları özellikleri şöyle belirlemişti: “CHP milletvekilleri, milletvekili sanlarını özel ekonomik yaşantıları
uğruna küçük düşürmeyeceklerdir. Parti Genel Başkanlığı (kendisi y.n.) bu konuda özel titizliği gösterecektir.
Sermayesinin çoğunluğu devlete ait olan kuruluşlar ve şirketler ile özel
sözleşmeye dayanan imtiyazlı şirketlerde ve tekellerde, hükümetçe yönetim
kurullarına atananlar, milletvekili olamayacaklardır...” 13
Dördüncü Büyük
Kurultay
9-16 Mayıs 1935’te
yapılan 4.Büyük Kurultay'ın Türk siyasi tarihinde iz bırakan önemli yeri vardır.
Kemalist devrim, parti örgütlenmesi konusunda en olgun evresine bu kurultayla
ulaşmış ve bu nitelikte bir CHP Kongresi bir daha yaşanmamıştır.
4.Kurultay’ın aldığı
kararlar ve uygulamalar, 26 Kasım 1938’de, yani Atatürk’ün ölümünden 15 gün sonra yapılan Olağanüstü Kurultay’la ortadan kaldırılmıştır. 1935-1938 arasındaki
üç yıllık 4.Kongre döneminin sona erişi, sürekli devrimciliği temel alan Kemalizm’den geri dönüşün başlangıcı
olmuştur. Kemalist devrim, kendisini koruyacak kadroları yetiştirmeye başladığı
en verimli döneminde, öndersiz kalması nedeniyle, karşı devrim niteliğinde bir
geri dönüşle karşılaşmıştır.
4.Kurultay’da
tartışılan konular ve alınan kararlar, Sivas Kongresi’nden beri sürdürülen on
altı yıllık savaşımın oluşturduğu örgütsel-ideolojik birikimi geliştirmiş, bu
birikime biçim ve içerik olarak yeni bir boyut kazandırmıştır.
Parti’nin ideolojik
temelini oluşturan altıok’un, “ulusun
ruhunda ve yurdun her yerinde yerleşmesi için bütün kuvvetlerin harekete
geçirilmesi” kararı alınır. Sınıf, zümre ve cinsiyet ayrımı gözetmeyen
parti eyleminin; “her yurttaşın istek ve
ihtiyacına yanıt veren bir bütün” olduğu söylenir. 14
4.Kurultay’da kuramsal
tartışma ve belirlemelerden başka, toplumun özellikle emekçi kesimlerini
ilgilendiren kararlar alındı. Tarım ve sanayi sorunları, ticaret, toprak ve
konut sorunu, işçi ve sosyal güvenlik hakları, sağlık hizmetleri gibi pek çok
alanda, daha sonra yasalaştırılarak uygulanan yenilikler yapıldı.
Kararlara göre; “çiftçi
topraklandırılacak, çiftçiye kredi
bulunacak” ve “büyük özel araziler
kamulaştırılacaktır”. Yurttaş konut sahibi yapılacak; bölgesinin,
derebeylik, ağalık, aile ve cemaat ayrıcalıkları ortadan kaldırılacaktır.
Planlı ekonomiye geçilecek, “planlama
devlet siyasetine de uygulanacaktır”. İşçinin sömürülmesine izin
verilmeyecektir. İşçi ve esnaf, kendi meslek örgütlerinde bir araya gelirken;
halk ve gençlik, halkevleri aracılığıyla örgütlenecektir. 15
Seçkincilik
Uç Veriyor
Atatürk’ün,
Müdafaa-i Hukuk örgütlerinden Birinci Meclis’e, oradan Halk Fırkası’na
dek sürdürdüğü politika, halkın örgütlenerek siyasi etkinliğe dolaysız
katılmasına dayanır. Ancak, 1935 Kurultayı’na doğru, halka uzak, seçkinci bir
anlayış partide oluşmaya başladı.
Oysa Atatürk, partiyi halkın
partisi, devleti de halkın devleti
yapmayı, politik savaşımının başına koymuş ve bunu gerçekleştirmek için çok
uğraşmıştı. Yönetim işlerinde seçkinciliğe karşı çıkmış, halkın yönetime
katılmasına büyük önem vermişti. 2 Şubat 1923’te İzmir’de yaptığı söyleşide
halkın, “her ne ad altında olursa olsun,
şunun ya da bunun peşinden gitmemesi” ni, yalnızca “kendi programını izlemesi” ni söylemişti.
Partilere
Özenenler
Halkın siyasi
örgütlülüğüne ve katılımcılığa bu
denli önem vermesine karşın, 1935’e doğru
Cumhuriyet Halk Fırkası’nda, buna uygun düşmeyen gelişmeler ortaya
çıkacaktır. Parti Genel Sekreteri Recep
Peker, yönetim biçimi ve parti
işleyişiyle ilgili olarak Adliye Bakanı Yusuf
Kemal Tengirşek ile görüşüp, Başbakan İsmet
İnönü’ünde onayını alarak bir öneri geliştirir.
Öneriye göre, Cumhuriyet Halk Fırkası, en tepede yer
alan ve yüksek yetkilerle donatılan bir üçlü
(triumvira) tarafından yönetilecektir. Önerinin sahibi Peker’in düşüncesindeki bu üç kişi, olasıdır ki Atatürk, İnönü ve kendisidir. İnönü, taslağı okuyup imzalamıştır.
Onayını almak için taslak Atatürk’e götürüldüğünde sert bir
tepkiyle karşılaşılır. Atatürk “saçmalık” diyerek böyle bir önerinin
yapılabilmiş olmasına sinirlenmiş ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a şunları söylemiştir:
“İnanılmaz şey... İtalya seyahatinden
dönen partimizin Genel Sekreteri (Recep Peker y.n.) bana verdiği raporda, bize de orada gördüğü ve incelediği Faşist
Parti’den esinlenen önerilerde bulunuyor. Recep’in bu saçmalıklarını İsmet
yeniden okusun”. 16
“Halkı
Güçlü Kılan Kutsal Örgüt”
Atatürk,
halkın siyasete katılmasını, Meclis’e girmesini kendisinin ve ulusun geleceği
için önkoşul olduğunu, her yerde ve her zaman söyledi, yazılar yazdı ve bu
yönde yoğun çaba gösterdi. Halk
Fırkası’nın kuruluşundan bir yıl sonra 1924’te Trabzon’da, Halk Fırkası’nı yaratan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin, “bütün milleti kadrosu içine alarak” onu “kuvvet ve kudret yapan kutsal bir örgüt” olduğunu
açıkladı ve “Halk Fırkası, hiçbir boş
söze değer vermeyerek Türk Cumhuriyeti’ni kuran devrimci ruhun bütün millette
belirip şekillenmesidir” dedi. 17 1925’te Akhisar’da, “Halk Fırkası’nın kadrosu bütün millet
fertleridir. Bu gerçeği anlamayanlar henüz beyinlerini düşünmeye alıştıramayan
bahtsızlardır” açıklamasını yaptı. 18
Katılımcılığa bu denli önem verirken, seçimlerin her şey
olmadığını, seçilmişlerin halka ve ulusa zarar veren unsurlar haline
gelebileceği uyarısında bulunmuştur. O’nun için sürekli değişim ve gelişim
esastır ve bu gelişme kesin olarak; Türk Ulusunun gönencine, birliğine ve
bağımsızlığına hizmet etmelidir.
Atatürk’ün
CHP’ye Verdiği Önem
Atatürk’ün,
Recep Peker ve İsmet İnönü’nün parti yönetimi ile ilgili yönelişinden duyduğu
rahatsızlık kalıcı oldu ve bunu her fırsatta dile getirdi. Dördüncü Kongre ile
ilgili yazışmalarda, bilinçli ve özenli bir tutumla Cumhuriyet Halk Partisi adını kullanmıyor, sürekli bir biçimde “partim” sözcüğünü kullanıyordu. Durumu
görüp kendisine yöneltilen, “Cumhuriyet
Halk Partisi yerine neden sürekli partim diyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı
vermişti: “Cumhuriyet Halk Partisi’nin
benden sonra, sonuna kadar partim olarak kalacağını nereden bileyim”. 19
DİPNOTLAR
1 “Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü” Prof.Utkan
Kocatürk T.İş Ban. Yay., sf.220
2 a.g.e.
sf.217 – 224 ve “Eskişehir ve İzmit Konuşmaları” Kaynak Yay., 1993,
sf.237, “Kemalist Eğitimin Tarih
Dersleri–IV” Kaynak Yay., 3. Bas.2001, sf.169
3 “Eskişehir
ve İzmit Konuşmaları”
Kaynak Yay., 1993, sf.237–239
4 a.g.e. sf.170
5 a.g.e. sf.170
6 “Türkiye’de
Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya,
Arba Yay., 2.Bas. sf.568
7 Büyük Larousse, Gelişim Yay.,
4.Cilt, sf. 2506
8 “Türkiye’de
Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya,
Arba Yay., 2.Bas., sf. 569
9 a.g.e.
sf. 569
10 “CHP’nin
Soyağacı” Rahmi Kumaş,
Çağdaş Yay., 1999, sf. 29
11 “Siyasi Partiler”, Maurice
Duverger, Bilgi Yay., 2.Bas.. 1974, sf.358–359
12 a.g.e. sf. 359–360
13 “Milli Kurtuluş Tarihi” D.Avcıoğlu,
İstanbul Mat. 1974, 3.Cilt, sf.1366
14 “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya, Arba Yay., 2.Bas. 1995,
sf.570
15 “Türkiye’de Siyasi Partiler” Prof.T.Z.Tunaya, Arba Yay., 2.Bas. 1995,
sf.571
16 “Türkiye’de Çok Partili Düzene
Geçişte Dış Etkenler” Dr. Necdet Ekinci,
Toplumsal Dönüşüm Yayınları – 1997, sf.110
17 “Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri -V” Kaynak
Yay., 3 Bas. 2001, sf.174
18 a.g.e. sf.175
19 “Atatürkçülük Nedir?” F.R.Atay,
Bateş A.Ş. Yay., İst., 1980, sf.57
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder