Jön Türkler, politik
etkileriyle değil, aldıkları adla tanındılar. İkinci sınıf liberal
görüşler ileri sürdüler ve her etnik kökenden insanı içlerinde barındırdılar.
Ancak, her nedense Jön Türkler olarak tanımlandılar. Kendilerine özgü
sağlam bir dünya görüşleri yoktu ve güçlü bir siyasi akım olamadılar. Ancak,
günümüzdeki ulus devlet karşıtı politikaları ilk kez onlar dile getirdi.
Sayıları ve etkileri azdı ama adlarıyla dünya siyaset sözlüğüne girdiler. Jön Türkler sözcüğü, ilginç bir biçimde,
çeşitli dillerde kullanılan evrensel bir tanım oldu. Değişik ülkelerde, düzen
karşıtı siyasi sürgünlere, Türk olmamalarına karşın, Jön Türkler denmeye başlandı. (Meksika
Jön Türkleri, İran Jön Türkleri
gibi)... Jön Türkler; Ahmet Rıza, Mizancı Murat ve Prens Sabahattin
başta olmak üzere, merkezi devlete karşı çıktılar, “ademi
merkeziyetçilik” adıyla federasyonculuğu savundular. Azınlıkların temsil
edildiği yerel meclislerin kurulmasını, buralarda “ayrıcalıklı etnik bir
grubun” (Türklerin) olmamasını istiyorlardı. Bu istemler; yüz otuz yıl
sonra bugün, PKK'nın ileri sürdüğü “bölgesel özerklik” ve AKP’nin
“Yerel Yönetim Yasası” ile “Türksüz anayasa” girişimiyle büyük
bir benzerlik içindedir.
Nitelik
19.Yüzyılın
son çeyreğinde kimi Osmanlı aydınları, o güne dek pek görülmeyen
biçimde, padişaha karşı örgütlü bir savaşım başlattı. 1876’da başlayan,
1895’ten sonra canlanan ve 1908’e dek süren bu savaşıma katılanlar, Türkiye ve
dünyada Jön Türkler adıyla anıldılar.
Önemli
bir siyasi savaşıma girişmişlerdi ancak örgütlenme olarak, giriştikleri
savaşımı kaldıracak donanıma sahip değillerdi. Sayıları azdı ve etkisizdiler.
Bilinç düzeyleri giriştikleri eylem için yeterli değildi. Halkla ilişki
kurmuyor, ona güvenmiyor ve bir seçkinler kadrosu oluşturmaya çalışıyorlardı.
Hemen
tümü yurt dışına kaçmış, orada siyasi sürgün olarak yaşıyordu. Batı’yı
tam olarak tanımıyor, toplumsal ilişkilerini bilmiyor ancak gördüklerinden
etkilenerek Batı’ya öykünüyorlardı. Kuramsal yetersizlikleri nedeniyle olay ve
ilişkileri kavrayamıyor, edindikleri yetersiz bilgiyi, sürekli yineleyerek
bunları Türkiye için geçerli görüş olarak öneriyorlardı. Dar bir sürgün kümesi
olarak kaldılar ve Türkiye’de siyasi bir güç durumuna gelemediler. 1
Jön Türkler
sözcüğü ilginç bir biçimde, çeşitli dillerde kullanılan evrensel bir tanım
oldu. Değişik ülkelerde, düzen karşıtı siyasi sürgünlere onlardan sonra, Jön
Türkler denmeye başlandı; Meksika Jön Türkleri, İran Jön Türkleri
gibi. 2
Jön
Türkler Dönemi
Kimi
tarihçiler Jön Türk deviniminin (hareketinin), I.Meşrutiyet’in ilanı olan 1876’dan, İttihat ve
Terakki’nin kendisini dağıttığı
(feshettiği), 1918’e dek geçen dönemi kapsadığını kabul eder. Bu kabul, II.Meşrutiyet’in ilanı olan 1908’den hemen önce
başlayan, İttihatçıların etkin olduğu son on yılın farklı olduğunu kabul
etmek koşuluyla geçerli olabilir.
Örneğin, Askeri
Tıbbıye öğrencilerinin 1889’da kurduğu İttihadı Osmani örgütü, İttihat
ve Terakki’nin başlangıcı
sayılır. Ancak, 1876-1908 ile 1908-1918 arasındaki dönemler, siyasi içerik ve somut
erekler (hedefler) açısından ayrı özelliklere ve ayrı yönelişlere sahiptir. Bu
nedenle, Jön Türk deviniminin tümünü tek bir süreç gibi ele almak,
yanılgıya yol açabilir.
İlk Dönem
İttihadı
Osmani’nin
kuruluşu, uzunca bir süre durgunluk içindeki Jön Türk devinimine
göreceli bir canlılık kazandırdı. Önceleri yalnızca yüksek okul öğrencilerini
kapsayan bu örgüt, daha sonra değişik kesimden insanları içine almaya başladı
ve 1895’teki Ermeni olaylarından sonra çeşitli eylemler gerçekleştirdi.
Jön
Türkler’in
değişik yönlere dağıldıkları 1877 ile 1889 yılları arasında, örgütsel eylem
sayılabilecek tek bir olaya rastlanır. Bu olay, “Jön Türkler’in düşledikleri
padişah” V.Murad’ı, yeniden tahta geçirmek amacıyla eyleme geçen Ali
Suavi olayıdır. 3
O
dönemin aydınlarından biri olan Ali Suavi’nin (1839-1878), 1878 yılında
gerçekleştirdiği ve tarihe Çırağan Vakası olarak geçen darbe girişimi,
dengesiz Jön Türk eylemlerinin en belirgin örneğidir. Suavi, Abdülhamit’in
Meşrutiyet’e son vermesine ve Rus yenilgisine tepki olarak,
kişisel olanaklarıyla sıradışı bir eyleme girişti. “V.Murat’ı yeniden
tahta geçirmek” ve “galip Rus kuvvetlerine karşı Balkanlar’da bir
direniş başlatmak üzere” 4,
silahlandırdığı Filibe göçmenleriyle Çırağan Sarayı’nı bastı.
Sonuç, “eylemin”
kendisi kadar sıradışıydı; Yedisekiz Hasan Paşa, Ali Suavi’nin
başına bir sopayla vurup onu öldürmüş ve toplumda sayıları zaten az olan bir
aydın daha yok olup gitmişti. Ali Suavi, Yıldız Sarayı yakınında
belirsiz bir yere gömülmüştü.
Önderler
Jön
Türk deviniminde, Ahmet Rıza Bey, Murat
Bey (Mizancı Murat),
Prens Sabahattin
ilgi çeken ve önder konumunda olan kişilerdir. Jön Türkler’in genel özelliklerini taşırlar ya da
bir başka deyişle bu özelliklerin oluşmasında birinci derecede etkilidirler.
Bilinç düzeylerine ve sürgün yaşamının güç koşullarına bağlı olarak, karmaşık
duygu ve davranışlar içindedirler.
Jön Türk
önderlerinin hemen tümü, değişik düzeylerde devletle ilişkisi olan üst sınıftan
insanlardı. Ahmet Rıza, Bursa Maarif Müdürü ve Osmanlı Devleti’nin
Fransız Devrimi’nin 100.yılı
nedeniyle Paris’e gönderdiği kurulun üyesiydi. Mizancı Murat
(1854-1917), Hariciye Matbuat Kalemi görevlisiydi ve Mülkiye’de, öğretmen okullarında öğretmenlik
yapmıştı. Prens Sabahattin (1878-1948) Abdülhamit’in
kızkardeşinin oğluydu.
Ahmet
Rıza
Ahmet
Rıza, Fransız düşünürü Auguste Comte’un etkisi
altındadır. Kimi görüşleri, etkiden de öte Türkçe’ye çevrilmiş yinelemeler
durumundadır; “Toplumların, doğa yasaları gibi kurallara bağlı”
olduğunu, bu nedenle yönetimde görev alacak insanların, “doğa yasalarını
öğrenip kavramış” olması, yani “eğitilmesi” gerektiğini söyler.
Toplumu yönetenler ona göre, “iyi eğitim almış bir uzmanlar zümresi”
olmalıdır. 5
Auguste
Comte Olguluculuğu’nun (pozitivizm) otoriter
yanı, Ahmet Rıza ve Meşveret yazarlarını, ister istemez
halktan uzaklaştırır ve onları seçkinciliğe götürür. Meşveret’teki yazılarda, “kitlelere güven
duyulamayacağı için başlarına yönetici bir elitin geçmesi gerektiği”, yönetimde
bulunma ve yönetmenin elit için, başta gelen doğal bir hak
olduğu ileri sürülür. 6
1 Aralık 1902 tarihli
yayında şunlar yazılıdır: “Elit, yetenekleri sıradan olanların kendisine
egemen olmasına izin verirse, işte o zaman acınacak duruma düşer... Sıradanlık,
eliti az bir zaman içinde yok edecek ve ondaki büyük ışığı karartacaktır.
Varolabilmek için elitin istila edici ve fethedici olması şarttır”. 7
Mizancı
Murat
Çıkardığı
gazetenin adı nedeniyle Mizancı olarak anılan Murat Bey, Ahmet
Rıza Bey’in hem örgütsel rakibi, hem de Jön Türk deviniminin
bir başka kuramcısıydı. Düşünce yapısı, nitelik olarak ayrımlı değildi ancak
davranış biçimi olarak kendine özgü ve oldukça sıradışı özellikleri vardı.
Jön
Türkler’in
hemen tümü gibi, Batı kültürüyle kaynaşılması gerektiğine inanıyordu. Devlet
işlerinin düzeltilmesini savunuyor ve Türklük konusunu ortaya atarak milli
kültürün korunması gerektiğini ileri sürüyordu. Ancak, İslam birliğini de
(panislamist) savunabiliyordu. 8
“Arapların
her türlü gelenek ve göreneğini değerlendirelim ancak Türk olduğumuzu
unutmayalım” 9 diyor, ardından Türk tarihini
küçülten onunla alay eden yazılar yazıyordu. 31 Mart gerici ayaklanmasında,
ayaklanmayı destekleyen Serbesti, Sabah, Volkan gibi
gazetelere bu yönde çelişkili yazılar yazıyordu. 10 Kimi zaman, Türk
tarihini karalayan öyle görüşler ileri sürüyordu ki, tarihçiler ona “kendi
milletini kötüleyen yazar” adını takmıştı. 11
Mizancı
Murat Türkiye’de bulunurken kapitülasyonlara karşı çıkmış 12,
Avrupalı devletlere verilen ayrıcalıkları eleştirmiş 13,
yabancıların “mülkiye memurlarının görevlerine” karışmasını kınamış 14
ve “Osmanlıları sömüren yabancı tüccarlara” karşı yazılar yazmıştı.
Ancak,
Avrupa’ya kaçtıktan sonra bu tür görüşleri pek ileri sürmedi. Tam tersi, Batı’nın
Osmanlı Devleti’ne yardım etmesi gerektiği yönünde görüşler geliştirdi.
Avrupa’dan yapılacak yardımın, Osmanlı Devleti’nin “ıslahı” için şart
olduğunu söylemeye başladı. 15
Mizancı’nın
etkilendiği Batılı düşünür, Rousseau’dur. Ahmet Rıza’nın Comte’un
görüşleri için yaptıklarını, o Rousseau’nun “sosyal sözleşme”
anlayışı için yapar. Başka Jön-Türk aydınları arasında da etkisi olan bu
anlayışı, Türk toplumuna uygulamaya çalışır. Bu tutum; Türk devlet geleneğini
kavrayamamaktan kaynaklanan, doğruyla yanlışın iç içe geçtiği bir yabancılaşma
ya yol açar.
Prens Sebahattin
Jön-Türk
devinimi içinde yer alan üçüncü kuramcı; ülkemizde ve dışarda, üzerinde en çok
durulmuş olan Prens Sabahattin’dir. Sabahattin’in yüz yılı aşkın
bir süre önce ileri sürdüğü görüşler, Türkiye’de dış etkinin artmaya başladığı
İkinci Dünya Savaşı sonrası politikalarla örtüşünce kendisine gösterilen ilgi
artmış, düşüncelerinin ayrıntılı olarak incelenmesine, işbirlikçilerce büyük
destek verilmiştir. 16
Prens
Sabahattin’in görüşleri, öbür Jön Türk önderlerinde olduğu
gibi; yüzeysel araştırmalara, bilimsel değeri olmayan incelemelere ve aydın
olgunluğundan yoksun savlara dayanır. O dönemde Türkiye’de pek bilinmeyen ve
Batı’da azgelişmiş ülkeler için geliştirilen sömürge liberalizmine
yönelik yapay önermeler, hiç değiştirilmeden yinelenmiştir.
Prens Sabahattin,
Türkiye’ye uygulamak istediği ve toplama görüşlerden oluşan seçmeci
(eklektik) düşüncelerini, koyu bir Katolik olan Frederic Le Play’ın
Paris’te kurduğu “Science Sociale” okulunda, Edmond Demolins’den
öğrendi. Toplum ve siyaset hakkında burada öğrendiklerini, herhangi bir yorum katmadan yinelemekten
başka bir şey yapmadı.
Ademi
Merkeziyetçilik (Yerinden Yönetim)
Koyu bir Batı yanlısı olan Prens Sabahattin,
yanlılığı o denli ileri götürüyordu ki, 1902’de Paris’te yapılan Birinci Jön
Türk Kurultayı’nda “İngilizler’in yardımıyla Abdülhamit’e karşı
askeri darbe düzenlenmesi” ni 17 ısrarla savundu, Kurultay’ın bu
yönde karar alması için yoğun çaba harcadı ve Kurultay’a Rum, Ermeni,
Arap azınlıklar adına katılan delegelerin desteğini alarak bu kararı çıkardı. 18
Batı’nın
yüz yıl önce, Prens Sabahattin aracılığıyla gündeme getirdiği “ademi
merkeziyetçilik”; AKP hükümetlerince bugün, “kamu yönetimi reformu”
adıyla yasallaştırılarak bir anlamda uygulanmıştır. Atatürk’ün ulusal bağımsızlık döneminde önlenen bu girişim, dün de
bugün de aynı amaca yöneliktir. Sabahattin; yönetim yetkisinin merkezden alınarak yerel yönetimlere devredilmesini,
bunun için etnik kökenine bakılmaksızın tüm yurttaşları kapsayan yerel
meclislerin oluşturulmasını ve bu meclislerde, azınlıkların nüfusu oranında yer
almasını istiyordu. Bu istek, bugün PKK'nın isteğidir.
Prens Sabahattin göre,
merkezi yönetim yalnızca vali, kaymakam (mutasarrıf), defterdar ve mahkeme
başkanını atayabilmeliydi. Bunların dışında kalan; eğitim, sağlık, kültür
alanlarında görev alacak kişiler yerel unsurlardan oluşmalı, merkezi hükümet
bunların çalışma ve atamalarına karışmamalıydı.
Yerel yönetimler kendi
denetimlerini kendileri yapmalı, Osmanlı uyruklular arasında ayrıcalıklı etnik
küme (Türkler) bulunmamalıydı. 19
Bu görüşleri bugün, Türksüz anayasa
girişimiyle AKP Hükümeti uygulamaya sokuyor.
Kilisenin Desteği
Prens
Sabahattin, büyük ülke yetkililerince olduğu kadar, belki de ondan
daha çok Katolik Kilisesi tarafından desteklendi. Kendisi de o çevrelere çok
yakındı. Katoliklerce, 1906’da yayınlanan; “Constantinople aux Derniers
Jours d’Abdul Hamid” adlı kitapta, Abdülhamit’i yeriyor, Sabahattin’i
ise yüceltiyordu. 20
Prens, 2 Eylül 1908’de
İstanbul’a geldiğinde, Hıristiyan topluluklar tarafından coşkuyla
karşılanmıştı. “Özellikle Rumlar onu bir kahraman olarak kabul ediyor ve
desteğini kaybetmemek için büyük çaba harcıyordu”. 21
4
Eylül’de, yani ülkeye dönüşünden yalnızca iki gün sonra, Fener Rum
Patrikhanesi’nin iki temsilcisi onu ziyaret etmiş ve Patrik Joachim Efendi’nin
iyi dileklerini iletmişti. 22
Prens Sabahattin’in
Batıcılıktaki aşırılığı ve
Hıristiyanlara yakınlığı, Türk yazarlarınca olduğu kadar Avrupalı yazarlarca da
ele alınıp işlenmiş bir konudur. Ernest Ramsauer, Prens’in Kilise tarafından
kullanıldığını ileri sürer. 23 Türk yazar Bahattin Şakir Bey,
yaptığı eleştiride, Sabahattin’in Hıristiyan azınlıklara verdiği aşırı
değeri konu eder ve şunları söyler: “Sabahattin Bey, Osmanlı
İmparatorluğu’ndaki Hıristiyan unsurları o kadar dev aynasında görüyor ki,
yazdıklarını okurken insan Tatavla’yı Paris, Kumkapı’yı Londra sanıyor (Tatavla
ve Kumkapı, o dönemde Hıristiyanlar’ın yoğun olarak yaşadığı İstanbul semtleri
y. n.)”. 24
Devlete
Karşıtlık
Devlet’e
ve devlet yöneticilerine karşı sert eleştirilerde bulunmak, Jön Türkler’in ortak özelliğidir. Ancak Prens
Sabahattin’in bu konudaki yargıları, eleştiriden çok aşağılama
niteliğindedir.
Ahmet
Rıza Bey, “devlet işlerinin, tembel Osmanlı görevlilerinden
alınarak uzmanlara verilmesini” istemişti. Bu istemi, yüzyıl sonra Sakıp
Sabancı yinelemiş ve devletin başına “yetenekli yabancı kaptanlar” getirilmesini
istemişti.
Mizancı Murat,
“asalak saray bürokrasisinden” söz ederek 25, devletin
bunlardan arındırılmasını istemişti.
Prens
ise şunları söylüyordu: “Yönetim gücünü elinde bulunduran o arsızlar
kafilesi, kişinin ortaya çıkardığı her yüce değere hayvanca saldırıyor, ta ki
despotluğun zulmü altında hiçbir baş kalmasın, milletin bütün fertleri aynı
düzeyde olsun”. 26
İhanet Eylemleri
Prens
Sabahattinciler, Kürt ve Arap bölgeleri başta olmak üzere
örgütlenebildikleri yerlerde çalışmalar yaptılar ve halkı ayaklanmaya
çağırdılar. 1906’da Kastamonu’da gösteriler düzenlediler, Trabzon ve çevresinde
İngiliz hayranlığını yaydılar.
Buradaki
çalışmaları Kurtuluş Savaşı sonuna dek sürdürdüler. Trabzon ve
Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti, Erzurum Kongresi’ne katılan Trabzon, Sürmene,
Giresun ve Tirebolu delegeleri aracılığıyla 22 maddelik bir rapor
sundu. Bu raporda; “Türk ırkının, yaradılış olarak en kolay kabul edeceği
uygarlığın Anglo-Sakson uygarlığı” olduğu söyleniyor ve “Doğu Anadolu
illerinde, bu uygarlığı temsil eden milletlerin yol göstericiliği ve yardımı” isteniyordu. 27
1906-1908 döneminde,
özellikle Doğu Anadolu’da ortaya çıkan ayaklanmaları Sabahattinciler’in düzenlediğine yönelik savlar vardır.
E.Ramsauer, 1907 Erzurum ayaklanmasıyla “Sabahattinci örgütlerin
ilişkisi olduğunu” ileri sürer. 28
Ermenilere Destek
Prens
Sabahattinciler’in
Erzurum’da ayaklanma çıkarabilecek güce ulaşması nedensiz değildir. Merkezi
yönetim işleyişini yadsıyarak yerel yönetimciliği savunan bu küme,
azınlıklar içinde en büyük desteği Ermeniler’den alıyordu ve yöre Ermeni
nüfusun bol olduğu bir bölgeydi.
“Anadolu’da
Ermeni guruplarla birlikte propaganda hareketine girişen topluluk,
propagandasında, cemiyetin 1907 kongresinde karara bağlanan programına
dayanıyor ve yörede gittikçe artan bir başarı...”
sağlıyordu. 29
Avrupa’da
yayın yapan bazı Jön Türk gazeteleri, 1907 yılında Erzurum ve Van
yöresinde silahlanan Ermeniler’in hükümetçe tutuklanması üzerine olaya tepki
gösteriyor ve “silahlanmanın tutuklamalar için bahane” olduğunu,
tutuklamaların yörede “yerel ve temsili düzen isteyen Ermenilere”
yöneldiğini ileri sürüyordu.30
Sabahattincilerin,
31 Mart 1909 gerici ayaklanmasıyla da ilişkileri vardı. Ş.S.Aydemir, “İngiliz
yanlısı Prens Sabahattin’in ayaklanmadan, önceden haberi olduğunu” 31,
Ecvet Güresin, İngilizler’in Derviş Vahdeti ve Volkan
gazetesine yardım ettiğini söyler. 32 İttihatçıların en ünlü üç
isminden biri olan Cemal Paşa, “Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi ve
İttihat ve Terakki’ye komplolar hazırlanmasında”, “İlgiltere’nin
İstanbul Büyükelçiliği baş çevirmeni Fritz Maurice ve Ateşe Tyrell’in
parmakları olduğunu” bunun hükümet soruşturmaları sırasında açığa çıktığını
açıklar. 33
Jön Türklerin Yazgısı
Jön
Türkler, dağılma sürecine giren İmparatorluğun “varlığını ve
bütünlüğünü sürdürmek amacıyla”34 ortaya çıkan insanlardı.
Amaçlarına, anayasaya dayalı meclislerle ve Batılılaşarak ulaşacaklarına
inanıyor ve inançlarının doğal sonucu, Abdülhamit yönetimine karşı
çıkıyorlardı. Abdülhamit’e karşıtlık, onların varlık nedeniydi.
Jön
Türkler, özellikle 20.yüzyıl başlarında, bilinç yoluyla
göremedikleri kimi gerçekleri, yaşayarak öğrendiler. Bir bölümü el yordamıyla
da olsa; İmparatorluğun, bütünleşmek istedikleri Batı tarafından yıkılmakta
olduğunu gördüler.
DİPNOTLAR
1 “Jön Türkler ve Araplar” Hasan Kayalı,
Tar.Vak.Yurt Yay., 2.Bas.-2003, sf.4
2 Büyük Larousse, Gelişim Yay. 10.Cilt, sf.6114
3 “Ali Suavi ve Çırağan Sarayı Vak’ası”, İsmail
Hakkı Uzunçarşılı, Belleten, VIII (1944) sf.71 ve 111; ak. Prof Şerif
Mardin, “Jön Türkler’in Siyasi Fikirleri” İletişim Yay., 9.Baskı-2002,
sf.32
4 Büyük Larousse, Gelişim Yay. 1.Cilt, sf.387
5 “Layiha” Ahmet Rıza,
sf. 7; ak. Şerif Mardin, “Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” İletişim Yay.,
9.Baskı-2002, sf.181, 213
6 “La Constitution et le Peuple Ottoman” Halil
Ganem, Mechveret, 15.09.1889, sf.4; ak. a.g.e. sf.212
7 “L’Inaction des Jeunes Turces”
Ahmet Rıza, Mechveret, 01.12.1902, sf.1, a.g.e. sf.213
8 “The Young Turks”
Ramsauer sf.38; ak. a.g.e. sf.117
9 “Mebahis-i Edebiye”
Mizan, 13.Sefer 1304; ak. a.g.e. sf.114
10 "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri”
Prof. Şerif Mardin, İletişim Yay., 9. Bas.-2002, sf.109
11 .a.g.e. sf.132
12 "Müdahatât-ı Ecnebiyeyi Men İçin En
Kısa Tarik” Mizan, 18 Ramazan 1304; ak. s.g.e. sf.111
13 "İmtiyazât-ı Ecnebiye”
Mizan, 10 Recep 1305; ak. a.g.e. sf.111
14 "Avrupa’dan İlk Sadalar”
Mizan, 12 Ramazan 1305; ak. a.g.e. sf.111
15 "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri”
Prof. Şerif Mardin, İletişim Yay., 9. Basım-2002, sf.111-112
16 "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” Prof.
Ş.Mardin, İletişim Yay., 9. Bas.-2002, sf. 287
17 Büyük Larousse, Gelişim yay., 15.Cilt, sf.9562
18
.a.g.e. 10.Cilt, sf.6114
19
.a.g.e. 1.Cilt, sf.96
20 "The Young Turks” Ramsauer
sf. 88; ak. Prof.Ş.Mardin “Jön Türkler’in Siyasi Fikirleri” İletişim
Yay., 9.Basım-2002, sf.289
21 "Prince Sabaheddin”
The Times 05.09.1908, sf. 5; ak. Aykut Kansu “1908 Devrimi” İletişim
Yay., İstanbul-1995, sf.262
22 "Prince Sabaheddine”
The Levant Herald and Eastern Express, 05.09.1908, sf.1; ak. a.g.e. sf.262
23 "The Young Turks”
Ernest Ramsauer, sf. 88; ak. Prof.Şerif Mardin “Jön Türklerin Siyasi
Fikirleri” İletişim Yay., 9.Bas.-2002, sf.288
24 "Sabahattin Bey’e Cevap” Şurayı
Ümmet, 01.06.1907, sf. 2; ak. a.g.e. sf.289
25 "Jön Türklerin Siyasi Fikirleri” Prof.Ş.Mardin
İletişim Yay., 9.Bas.-2002, sf.292
26 "Terbiye-i Milliye” Prens
Sabahattin, Terakki, Haz. 1908, sf.3; ak a.g.e. sf.292
27 "Milli Kurtuluş Tarihi” D.Avcıoğlu,
İst.Mat., 1. Cilt, İst.-1974, sf.214
28 "1908 Devrimi’nin Halk Dinamiği”
H.Zafer Kars, Kaynak Yay., 2.Bas.-1997
29 "Jön Türkler ve 1908 İhtilali” E.
Ramseur, İst.-1972, sf.150; ak. a.g.e. sf.45
30 "Mechveret”,
1 Mart 1908 no: 197, sf. 3; ak. a.g.e.
sf.45
31 "Enver Paşa” Ş.S.Aydemir,
Remzi Kitabevi, 2.Cilt, sf.254; ak. a.g.e. sf.60
32
cvet Güresin,
Cumhuriyet 29.04.1968, a.g.e. sf.60
33 "Cemal Paşa Hatıraları” Cemal Paşa,
sf.112; ak. a.g.e. sf.60
34 "Jön Türk Modernizmi ve Alman Ruhu”
Mustafa Gencer, İletişim Yay.-2003, sf.45
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder