Buharlı makina, elektromanyetik motor ve bilgisayar; Sanayi Devrimi'ne yön veren köşe taşlarıdır. Bunlar tekil olgular değil, birbirini tamamlayan gelişmelerin ortak ürünü ve geçmişten gelen bilimsel birikimin sonuçlarıdır. Bilimsel ve teknolojik gelişme. 17.Yüzyıldan aldığı birikimi 18.yüzyılda geliştirip daha kapsamlı duruma getirerek, 20.yüzyıla aktardı. 19.Yüzyıl teknik ilerlemenin altın çağıydı. İnsanlar araştırıyor, buluyor ve bulduklarını uygulamaya sokarak büyük paralar kazanıyordu. Patent bürolarına hergün binlerce buluş getiriliyor ve ilk buluş belgeleri alınıyordu.
Buhar Makinesi
Avrupa aydınlanması,
1774 yılında, sonuçlarını belki bulanın bile düşünmediği ve etkisini bugüne dek
sürdüren bir teknik buluşu ortaya çıkardı. İngiltere’de James Watt adında
bir makine mühendisi buharlı makineyi buldu. Sanayi üretiminde yeni bir dönem
başlatan bu buluş, dünyayı etkisi altına alacak Sanayi Devrimi’nin
başlangıcıydı.
Birinci
Sanayi Devrimi
Buharlı makinenin
bulunuşuyla başlayan ve Birinci Sanayi Devrimi adı verilen yeni dönem,
yalnızca ekonomiyi ilgilendiren üretim alanlarında değil, onunla birlikte;
hizmet, ulaşım ve enerji gibi toplumsal yapıyı kapsayan tüm alanlarda köklü
dönüşümlere neden oldu. Dönüşüm o denli etkiliydi ki, yeni koşullara uyum
gösteremeyen ekonomik ya da siyasi yapılar hızla çözüldü. Kentsoyluluk
(burjuvazi) çıkarlarına uyum göstermeyen engelleyici bağlardan kendisini
kurtararak, yeni bir toplumsal düzene ulaştı.
Makinalı Üretim
Makineli üretimin ilk önemli sonucu, el emeğine dayanan eski üretim düzeninin yıkılmasıydı. Fabrikaların bol ve ucuz ürünlerine karşı direnemeyen işletmeler teker teker ortadan kalktı ve binlerce işçi çalıştıran sanayi işletmeleri ortaya çıktı. Tarım alanlarında büyük kapitalist çiftlikler oluştu. Topraklarını ve dükkanlarını yitiren köylüler ve el emekçileri, kitleler halinde kentlere göçtü. Bunlar kent proleterleri olarak, işçi ve yedek işçi topluluklarını oluşturdular.
Sermaye birikimini arttırarak güçlenen sanayi kentsoyluluğu; beysoyluluğu (aristokrasıyi), lonca ustalarını ve bunları temsil eden monarşiyi yok ederek yönetimin tek gücü durumuna geldi. Siyasi düzen, yeni duruma uygun yönetim yapıları ortaya çıkardı. Yasama, yürütme ve yargı alanlarında dizgeli (sistemli) dönüşümler gerçekleştirildi.
Sanayi devrimi, iç ilişkilerde olduğu kadar dış ilişkilerde de kapsamlı politika değişikliğine yol açtı. Sömürge önemi arttı. Üretim yoğunlaşmasının zorunlu sonucu olarak, denizaşırı ülkelere mal satmak özel önem kazandı. Sömürgelere, mal yanında sermaye gönderildi, sömürgeler yatırım alanları haline geldi.
Sermaye birikimini arttırarak güçlenen sanayi kentsoyluluğu; beysoyluluğu (aristokrasıyi), lonca ustalarını ve bunları temsil eden monarşiyi yok ederek yönetimin tek gücü durumuna geldi. Siyasi düzen, yeni duruma uygun yönetim yapıları ortaya çıkardı. Yasama, yürütme ve yargı alanlarında dizgeli (sistemli) dönüşümler gerçekleştirildi.
Sanayi devrimi, iç ilişkilerde olduğu kadar dış ilişkilerde de kapsamlı politika değişikliğine yol açtı. Sömürge önemi arttı. Üretim yoğunlaşmasının zorunlu sonucu olarak, denizaşırı ülkelere mal satmak özel önem kazandı. Sömürgelere, mal yanında sermaye gönderildi, sömürgeler yatırım alanları haline geldi.
Sermaye dışsatımının ortaya çıkması ve giderek
yoğunlaşması, sömürgeci ilişkilerin kapitalist emperyalizme dönüşmesine
yol açtı. Dış pazar sorunu, çatışma eğilimi yüksek, uluslararası bir gerilim
kaynağı durumuna geldi. Bu gerilim, sanayileşen büyük devlet ilişkilerine
kalıcı biçimde yerleşti. Dünyanın her yerinden ülke merkezlerine taşınan
kazanç, yüksek boyutlu sermaye birikimi sağladı. Yeniden üretime dönen bu birikim, yeni pazar gereksinimleri yarattı.
İkinci
Sanayi Devrimi
Belçikalı
elektrikçi Zénobe Gramme, buharlı makinenin bulunmasından 95 yıl sonra
1869 yılında, doğru akımla çalışan ve elektromanyetik makinaları geliştiren toplacı
(kolektörü) buldu. İki yıl sonra 1871’de de ilk üreteci (dinamoyu)
geliştirdi. Gramme’ın doğru akım üreten makinayı bulması ve bu makinanın
sanayi üretiminde kullanılması, İkinci Sanayi Devrimi adı verilen yeni
bir dönem başlattı.
Sanayi sermayesinin
olağanüstü güçlenmesine yol açan bu dönem, aynı zamanda tekelci şirketlerin
ortaya çıktığı ve dünya pazarlarına egemen olacağı bir sürecin
başlangıcıydı. Bu süreç, bilgisayarlarla robotların üretimde kullanıldığı ve Üçüncü
Sanayi Devrimi denilen son dönemi de içine alarak, bugüne dek gelmiştir.
Buluşların Toplumsal
Sonucu
Gramme
makinelerinin sanayi üretiminde kullanılması, en az Watt’ın buhar
makinesi kadar etkili olan sonuçlar doğurdu. 19.Yüzyılda başlayan Birinci
Sanayi Devrimi, ekonomik liberalizme dayanarak burjuva demokratik açılımları
geliştirirken, İkinci Sanayi Devrimi yaşadığı dönemin özelliğine uygun
olarak, demokrasiyle çelişen tekelleşme sürecine hız kazandırdı.
Yeni dönemde, ürün
çeşitliliği ve üretimin niceliği olağanüstü arttı. Ancak; fiyat belirleme,
pazara yön verme ya da teknoloji yenileme gibi kritik konularda karar verme
yetkisi, tekelci şirketlerin eline geçti. Tekellerin etkisi ve kârı arttı ama
pazar gereksinmeleri de arttı. Biriken malları kendi ülkelerinde tüketemedi,
zorunlu olarak dış pazar peşine düştü. Bu, birbirleriyle çatışması demekti.
Sanayi Devriminin Kilometre Taşları
Sanayi üretiminde
devrim yaratan James Watt ve Zénobe Gramme’ın buluşları; Nikolaj
Kopernik (1473-1543) ve Johannes Kepler’in gökbilimi (astronomi), İsaac
Newton (1642-1727) ve Michael Faraday’ın (1791-1867) fiziği, Joseph
Lagrance (1736-1813) ve Pierre Laplace’ın (1749-1827) matematiği, Robert
Boyle (1627-1691) ve Antoine Lavoisier’nin (1743-1794) kimyası, Georges
Buffon ve Charles Darwin’in (1809-1882) yaşam-bilimini
(biyolojisini) içeren bilimsel birikim olmasaydı ortaya çıkamazdı. Ayrıca, bu
birikim yalnızca Watt ve Gramme’ı değil, sonraki bilimsel
gelişmeye yön veren James Maxwel (1831-1879), Dimitriy Mendeleyev
(1834-1907), Ernst Mach (1838-1916), Niels Bohr (1885-1962), Karl
Planck (1858-1947), Albert Einstein (1879-1955), Werner
Heisenberg’i de (1901-1976) ortaya çıkarmıştır.
Sanayi Devriminin Altın Çağı; 19.Yüzyıl
19.Yüzyılda
geçerli olan liberal ilişkilerin yarattığı serbest ticaret
ortamında, aynı dalda üretim yapan şirketler rakipleriyle eşit koşullarda
yarışıyor ve bu yarış sonunda daha gelişkini, daha iyiyi, daha ucuzu
elde edenler ayakta kalıyordu.
Bu
doğal bir süreçti. Yüzyıllık bu sürecin, birbirinin içinden çıkan iki önemli
sonucu oldu. Ayakta kalmak için yarışmak, yarışı kazanmak için güçlü
olmak, güçlü olmak için de teknolojiye sahip olmak gerekiyordu. Piyasada var
olmaya çalışan tüm şirketler teknoloji peşindeydi.
Bu süreç, bilimin, kâr kaygılarıyla bütünleşen
teknolojik yarışın buyruğuna girmesine neden oldu.
Liberalizmin Sonu
Liberalizme
bağlı kalarak serbest yarışın sonsuza dek sürmesi olanaklı değildi. Yarışta öne
çıkanlar güçlenecek ve geride kalanları yutacaktı. Şirket satın almalar ve
batkılarla (iflaslarla) bu süreç, 19.yüzyıl sonlarında hızlandı ve günümüze dek
yoğunlaşarak sürdü.
Dünya 20.yüzyılla
birlikte, her üretim dalında az sayıda büyük şirketin egemen olduğu bir arenaya
döndü ve liberalizmin yerini emperyalizm aldı. Serbest rekabet döneminde
yaratıcı ve devingen niteliğiyle şirketlerin tümünü kapsayan teknoloji yarışı,
emperyalist dönemde tekellerin denetimi altına girerek, yalnızca onların
çıkarlarına hizmet eden bir niteliğe büründü. Burada artık sözkonusu olan bilim
değil, kâra bağımlı, teknolojiye hizmet eden bilim’di.
Batı Aydınlanmasına Güç Verenler
18. ve 19.yüzyıl aydınlanmasının teknik ve doğa bilimleri başta olmak üzere felsefe ve toplumbilim (sosyoloji) alanlarında sağladığı gelişme, altı ana başlık altında toplanabilir. Etkileri 20.yüzyılda da süren ve köklü dönüşümlere yol açan bu gelişmeler şunlardır:
Elektroniğin
Bulunuşu
Thomas Young
(1773-1829) ve Augustin Fresnel’in (1788-1827) ortaya attığı, James
Maxwell’in geliştirdiği, ışığın elektromanyetik bir dalga olduğunun
matematiksel çözümyollarına (formüllere) dayanılarak açıklanması. Bu buluş,
doğal olayları bir bütünlüğe götürerek bilimde yalınlık dönemini başlattı ve
uzayda aralıksızlık (continuité) kuramını kanıtladı.
Atomun
Bulunuşu
İsaac Newton
ve Robert Boyle’un denediği, daha sonra John Dalton (1766-1844) Dimitri
Mendeleyev’in (1834-1907) geliştirdiği; kimyasal elementlerin bir takım
atomlardan oluştuğunun bulunması. Bu buluş, kimyasal birleştirme ve
çözülmelerin ancak elementlerin atomlarını birbirinden ayırarak ya da
birleştirerek yapılabileceğini kanıtlayarak, kimyada atom kuramını oluşturdu.
Canlı Hücrenin
Bulunuşu
Bichat
(1771-1802) ve Johannes Müller’in (1801-1858) ileri sürdükleri, Theodor
Schwann (1810-1882) ve Rudolf Virchow’un (1821-1902) kanıtladıkları;
en karmaşık organizmalarda bile gelişmenin başlangıcının canlı hücre olduğunun
bulunması. Yaşamın, hastalığın ve ölümün irdelenmesini sağlayan bu buluş,
çağdaş yaşambilim (biyoloji) ve tıbbın bilimsel temelini oluşturdu.
Enerjinin Sakımı ve
Dönüşümü İlkesi
Humphrey Davy
(1778-1829) ile Robert Mayer’in (1814-1878) buldukları ve Herman
Helmholtz’un (1821-1894) geliştirerek kuramsallaştıracağı; enerjinin sakımı
ve dönüşümü ilkesinin bulunması. Isıyla enerjinin birbirleriyle sıkı bir ilişki
içinde olduğunu, birbirine çevrilebileceğini ama asla yok olmayacağını, işin
ısıya, ısının kinetik enerjiye dönüştüğünü kanıtlayan bu buluş, daha sonra
termodinamiğin birinci yasası oldu ve sanayi devrimine yön verdi.
Canlı
Evrimi ve Dönüşümcülüğün Bulunması
Temelini Jean
Babtiste Lamarck’ın (1774-1829) attığı Charles Darwin’in
kuramsallaştırdığı, canlı evrimi ve dönüşümcülüğün (transformisme) bulunması.
Taşılbilim (Paleontoloji), hayvanbilim (Zooloji) ve insanbilimini
(Antropolojiyi) bilim haline getiren bu buluş, tüm canlı türlerinin, doğal bir
evrimin ürünü olduğunu kanıtladı.
Diyalektik ve Tarihi
Materyalizmin Kuramsallaştırılması
Denis
Didero (1713-1787), Paul Holbach (1723-1789), Claude
Helvetius (1715-1771) ve Georg Hegel’in (1770-1831) ele alıp
irdeledikleri diyalektik düşüncenin, Karl Marx tarafından Diyalektik ve
Tarihi Materyalizm adıyla kuramsallaştırılması. Toplumsal gelişimin,
yaşambilimde olduğu gibi, doğal yasaların nesnelliğine bağlı olduğunu ileri
süren bu kuram, geliştirdiği diyalektik düşünceyi, bilimsel araştırmaların
temel yöntemi durumuna getirdi.
Batı Avrupa'daki bilimsel ilerlemeyi besleyen ve 17.yüzyıl aydınlanmasının birikimi üzerinde yükselen buluşlar. Avrupa insanının yaşam koşullarını baştan aşağı değiştiren sonuçlar ortaya çıkardı. Ekonomi, siyaset, din ve kültür alanlarında, iki yüzyılda sağlanan gelişme olağanüstüydü ve Batı toplumlarının gelişim gereksinimlerine tam olarak yanıt veriyordu. Ekonomik ilişkiler, bilim ve tekniği , bilim ve teknik düşünceyi geliştiriyor ve özellikle 19.yüzyılın ortasından sonra bilimde uzmanlık çağı başlıyordu.
Günümüz
ve “Uzmanlaşma”
Olumlu-olumsuz
sonuçlarıyla bugüne dek gelen uzmanlaşma, inceleme alanını daraltarak
araştırmacıları konularında yetkinleştirdi. Ancak, bu durum bilim adamlarını,
iyice daralmış olan kendi uzmanlık alanları dışında “birşey bilmeyen” teknik araştırmacılar durumuna getiriyor; onları
yaşamın tümünü ele alan bir anlayıştan, yani bilgelikten (felsefeden)
uzaklaştırıyordu.
“İyi”
eğitim alan bir araştırmacı, bugün örneğin biyoteknoloji ya da robot imalatı
gibi yüksek teknoloji alanlarının alt birimlerinde, konunun en ileri uzmanı
haline gelebiliyor ancak doğayı ve dünyayı tanımıyor. Bu durum, kapitalizmin
ilk dönemlerindeki el işçiliği yapan zanaatçıların bir araya toplanarak onlara
manüfaktür (fabrika imalatının parçalara bölünmesi) üretim yaptırılmasına benziyordu.
“Bütünün” bir parçasını üreten işçi,
parça üretiminde ustalaşıyor ancak “bütün”
hakkında bilgi sahibi olmuyordu.
Felsefenin
Önemi
Günümüzdeki
olumsuz biçim, uzmanlaşmanın yararlarının gözden kaçırılması ya da yadsınması
yanlışına yol açmamalıdır. Konunun can alıcı noktası, uzmanlaşmanın olup
olmaması değil, nasıl ve ne biçimde olmasıdır. Bilim adamı, kendi konusundan
ayrı olarak bilgelik başta olmak üzere geniş bir kültür birikimine sahip
olmalıdır.
Günümüzde, bilimle
felsefe neredeyse birbirine karşıt iki ayrı alan olarak görülüyor ve felsefe,
yalnızca bilim dünyasından değil, genel eğitimden de çıkarılıyor. Uzmanlaşmış
kimi “bilim” adamları, felsefeyi
gereksiz bulmakla kalmıyor, daha ileri giderek, onun yararı olmayan bir “düş” olduğunu söylüyor.
Canim abim, yazilarinizi takip ediyorum banu hanim vasitasiyla. Ders ogretmenlerime kufurler ediyorum. Beyaz zambaklar ulkesinde kitabini tekrar tekrar okuyorum. Bizleri ne salak yetistiriyorlar. Gordukce hem mutsuz hemde hirslaniyor insan.
YanıtlaSilHaklısın Sevgili Adsız. Sinirlenmemek mümkün değil.
YanıtlaSilBen orta okul yıllarında Beyaz zambakları defalarca okumuş biriyim sayın adsız. Hayran kalmamak elde değildi. Fakat öğretmenlik fakültesi okurken 4 koca yılın sadece 2 ders saatinde karşıma çıkan Köy Enstitülerini tanıdıktan sonra Beyaz Zambaklara olan hayranlığım bir iki derecw düştü. Çnkü biz daha iyisini yapmıştık. Biz bizim olanı yüzyıllar sonra üretebilmiştik. Fakat vatansız köpekler bu eğitim devrimimizi türlü iftiralarla tarihe gömdüler.Saygılar sayın adsız ve sayın Metin Aydoğan
YanıtlaSilKesin biçimde haklısınız.
YanıtlaSil