Asma köprülerin beşincisi
olan Çanakkale Köprüsü, ikisi Kore ikisi Türk 4 şirketten oluşan konsorsiyuma
verildi. Yöntem öncekilerle aynıydı. Konsorsiyum adı verilen geçici
ortaklık, içine yüksek teknolojiye sahip 2 Kore firmasını almış,
yap-işlet-devret yöntemiyle köprü yapımını üstlenmişti. Bankalardan kredi
alınacak, bu kredilere devlet kefil olacaktı. Hükümet, yapılan işe karşılık,
şirkete, 16 yıl 2 ay işletme imtiyazı ve kar garantisi verecekti.
Öncekilerde olduğu gibi, kar oranı yüksek tutulacak ve bu karı,
yolları-köprüleri kullansa da kullanmasa da halk ödeyecekti. Hükümet, kredi
kefaletiyle yalnızca borçlanıyor ve bu borcu halkın üzerine yıkıyordu. Çıkarını
ve geleceğini göremez duruma gelen halk ise, bu büyük eserleri ülkesine kazandıranları! şükranla anacak ve
arabasıyla köprüden geçmenin ya da denizi seyretmenin keyfini yaşayacaktı.
Türkiye’nin köprü ve yol politikası buydu.
Sömürge
Yatırımcılığı
Gelişmiş
ülkeler, dışarıya açılmanın yoğunlaştığı 19.yüzyılda, gittikleri yerlere
çeşitli alt yapı yatırımları yaptılar. Girdikleri azgelişmiş ülkelerde;
limanlar, demiryolları, telgraf ve telefon işletmeleri, elektrik üretim
birimleri kurdular. Buna zorunluydular çünkü getirdikleri malları satmak,
götürülecekleri hammaddeleri taşımak için yollar, limanlar gerekiyordu.
İletişim ve enerji, ticaret yapmanın gerekleriydi.
Sömürgeler,
yatırımcı şirket ölçülerine göre, yatırım yapmaya değecek kadar “kalkınmalı” ve pazar durumuna
getirilmeliydi. Bu girişim, sömürge
yatırımcılığı olarak tanımlandı.
Uzun yıllar,
ayrıcalıklı koşullarla çalıştırılan bu işletmeler, yatırım amaçlarını
tamamladıktan sonra, bulunduğu ülkelere satıldı. Bugün, yaygınlaşan Yap-İşlet-Devret’in öncülü bu uygulamalardı.
20. Yüzyıl ve Dünya Bankası
Dünya Bankası,
yukarıda özetlenen sömürgeci yöntemi, 20.yüzyılın ikinci yarısındaki dünya
koşullarına uygulamak amacıyla kuruldu. Dünyanın bütün toprakları ve üzerinde
yaşayan insanlar, bir merkezden yönetilen pazar ilişkileriyle birbirlerine
bağlanacaktı. Buna Yeni Dünya Düzeni adı verildi.
Dünya
Bankası’nın görevi, bu tür gereksinimlerin karşılanmasına
yardımcı olmaktı. IMF, ülkeleri akçalı açıdan bağımlı hale getirirken; Dünya
Bankası, bağımlı kılınan ülkeleri pazar durumuna getirecekti. Dünya Bankası
eski başkanlarından Eugene R.Black bu
durumu, “dış yardımla
yaptırdığımız yatırımlar, gelişmekte olan ulusal ekonomileri, ABD firmalarının
gelişebilecekleri bir tür girişim düzenine doğru yönlendirmektedir” sözleriyle
özetleyecekti.1
Dünya
Bankası, kredi kaynakları yanında, teknik yardım olanaklarıyla
da donatıldı ve yalnızca azgelişmiş ülkelere yönelik çalıştı. Ülkelerin
yapacağı alt yapı yatırımlarının biçimi, kapsamı, boyutu, yöneticileri ve çoğu
kez işi yapacak firmalar bile Banka’ca belirlendi. Bu belirlemelere
uyulması koşuluyla kredi verildi.
Dünya Bankası’nın kredi işleyişinde görev almış bir kişi
olan Amerikalı Ekonomist John Perkins bu ilişkiyi şöyle anlatıyor;
“azgelişmiş ülkelere Dünya Bankası ya da kardeş kuruluşlardan kredi ayarlarız.
Kredi asla o ülkenin hazinesine girmez. Enerji santralları, limanlar, dev hava
alanları yapılır. Aslında yerel halkın işine pek yaramayan bir yığın beton.
Bizim şirketler kazanır, o ülkelerde birileri de nemalanır. Ülkeler, ödemeleri
mümkün olmayan büyük bir borç yükünün altına sokulur. Plan böyle işler”.2
Yap-İşlet-Devret
Dünya
Bankası kredisiyle alt yapı yapmanın yerini, son dönemlerde yap-işlet-devret
adı verilen yatırım biçimi almaya başladı. Yap-işlet-devret’le;
şirketlere daha yüksek ve uzun vadeli kar sağlanıyordu. Devlet doğrudan Dünya
Bankası’na borçlanmıyordu. Şirketlerin kredi borçlarına kefil oluyor ve
onlara uzun süreli işletme imtiyazları veriyordu. Şirket, yatırımın
finansmanı ve yapımını üstleniyor, belirlenen bir süre işletiyor ve süre sonunda
devlete devrediyor.
Yap-İşlet-Devret’in
ilk uygulamalarını, devret’i
olmadan, yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğu uygulamıştı. İmparatorluğun son
dönemlerinde yabancı şirketlerle çeşitli imtiyaz sözleşmeleri yapılmış;
İstanbul’da Tramvay ve Tünel İşletmeleri, Elektrik ve Gaz İdaresi,
Haydarpaşa Liman İşletmesi, İzmir’de Liman İşletmesi, Göztepe Tramvay
İşletmesi yabancı şirketler tarafında yapılmış ve işletilmişti.
Bugünkü yol-köprü
politikası, çok özenilen Osmanlı uygulamalarına benziyor. 19.Yüzyıl sonları ve
20.yüzyıl başlarında, padişahların yaptığını şimdi AKP yapmaktadır.
İstanbul’daki Tünel’i, 1875 yılında İngilizler yapmıştı, Yavuz Sultan
Selim Köprüsü’nü bugün
İtalyanlar yapıtı. Haydarpaşa Limanı ve Bağdat Demiryolu’nu 20.yüzyıl başında Almanlar yaparken;
İzmit Osmangazi Köprüsü’nü, bugün
Fransız ve İsviçre şirketleri planladı, İtalyan şirketi yaptı.
Aynı Kafa Aynı Yöntem
Karaköy’ü
Beyoğlu’na bağlayan Tünel’i
yapan İngiliz şirketi, 42 yıllık bir işletme imtiyazı almıştı. Taşıma
ücreti o denli yüksek tutulmuştu ki, tüneli 170.000 İngiliz lirasına mal eden
şirket, yalnızca bir yılda 50.000 altın kar sağlamıştı.3Şirketin ülkeden götürdüğü para, denetim yapılmadığı için
hesaplanamıyordu.
Osmangazi Köprüsü’nde, uluslararası şirkete 15,4
yıl işletme hakkı ve yıllık 14,6 milyon araç geçişi garantisi vermiştir. Yani
bu kadar araç geçmese bile aradaki farkı devlet ödeyecektir. Devletin,
(doğalgaz anlaşmalarında olduğu gibi), almadığı hizmetin parasını ödeyeceği açıktır,
çünkü Osmangazi Köprüsü’nden ilk bir ayda geçen ücretli araç sayısı yalnızca
200 bindir.
Köprü’nün geçiş ücreti, çok
yüksektir ve araç büyüklüğüne göre 88,75 ile 282,15 YTL arasında değişmektedir.
(2682 metrelik Osmangazi Köprüsü dünyanın en pahalı köprüsüdür. Kendinden sonra gelen en pahalı 2 köprü olan;
Japonya’daki 3911 metrelik Akaish
Kailcho Köprüsü’nden 1,5; Danimarka’daki 6740 metrelik Storepbaeltsforbindelsen
Köprüsü’nden 2 kat daha pahalıdır). Araç geçişinin yüzde 80’inin
otomobillerin oluşturması halinde, geçiş ücreti bağlantı yollarıyla birlikte
133,25 YTL (45,09 dolar) olmaktadır. Bu fiyatlarla devletin şirkete verdiği
ödeme garantisi 30,4 milyar YTL’dir (10,3 milyar dolar).
Bu
parayı, ister devlet karşılasın, ister araç geçişleriyle yurttaşlar karşılasın;
sonuçta bu büyük para, Anadolu halkının cebinden çıkmakta ve yabancı ortaklı
şirketin kasasına akmaktadır.
Gösterişli
törenlerle açılışı yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde, gerek ihale biçimi ve gerekse
ücret açısından durum farklı değildir. Devlet, köprüyü yapan uluslararası
şirkete 15,4 yıl işletme imtiyazı vermiştir. Köprü geçişi; otomobiller
için 9,90, ağı araçlar için 21,29 YTL’dir. Geçiş yapan araç türü yarı yarıya
olsa ve buna Kurtköy-Akyazı arasındaki
22 YTL’lik otoyol ücreti de eklenirse bu fiyat 37,6 YTL (12,7 dolar)
olmaktadır. Devlet, günde 135 bin geçiş garantisi vermiştir. Bunun 15,4 yıllık
parasal tutarı, fiyatlar hiç artmasa bile, 28.5 milyar YTL’dir (9.6 milyar
dolar).
“Köprüler Tuzağı”
Göç
alan ve plansız gelişen kentler, arazi rantını gelir kaynağı olarak görenler
tarafından yönetildiği sürece; köprüler ulaşım sorununu çözemez, daha kapsamlı
yeni sorunlar yaratır. Köprüler ulaşımı azaltmaz, kendi trafiğini yaratır;
çünkü köprüleri kullanan insanlar değil, insanları taşıyan araçlardır. Her
köprü, yeni yerleşim alanları açacağı için taşınan yolcu sayısını ve
yolcuyu taşıyan araç sayısını arttıracaktır.
Yapılan
her köprü, yapılacak yeni bir köprüye gerekçe oluşturacak ve yeni bir yolcu artışını
başlatacaktır. İstanbul Boğazına Birinci Köprü 1971’de yapılırken,
Mimarlar Odası, “bu bir köprü tuzağıdır, yeni köprüler yapılacaktır” demişti.
Oda haklı çıktı ve iki köprü daha yapıldı. 3.Köprü de çözüm olmayacak, ilerde
yeni köprü ya da alt geçitler gündeme gelecektir. Su havzaları ve ormanlık
alanlar yok edilerek yeni yerleşim bölgeleri açılacak, her iki yakada artan
nüfus, trafikte yeni sıkışmalar yaratacaktır.
Yavuz Sultan Selim
adı verilen 3.Köprü, kentbilimle çelişen ve Türkiye’nin geleceğine yeni bir
borç yükü getiren bir rantiye girişimidir. Köprüyü ağılıklı olarak, Avrupa
mallarını; Orta Asya ülkelerine götüren, Uluslararası Nakliyeciler Birliği kullanacaktır.
Şimdiye dek, Rusya üzerinden taşıma yapan Birlik, Rusya’nın
yaptırımlarından kurtulmak için yeni bir seçeneğe kavuşmuş olmaktadır.
Demiryolları, Otoyollar
II.Abdülhamit’in
24 Eylül 1888 tarihindeki iradesi ile Anadolu demiryollarının inşası ve işletme
hakkı Almanya adına, Wüttenberglsche Vereins-Bank Müdürü Alfred von
Kaulla’ya verdi. Bağdat Demiryolu Hattı adı verilen girişimle,
Almanya, gözdiktiği Ortadoğu’ya ulaşacaktı. Bu yola gereksinimi olan oydu ve bu
gereksinimi karşılayacak yatırımı, Osmanlı devletine çok ağır koşullarla kabul
ettirmişti. İngilizlerin Hindistan’da yaptığını onlar Osmanlı ülkesinde yapıyor
bu sömürge yatırımını Padişah’a kabul ettiriyordu.
Bağdat
Demiryolu’nun
geçeceği devlete ait olan toprakların mülkiyeti imtiyaz sahiplerine bedelsiz
devredilecek, binalar yapılacak, kullanılan topraklara kira ödenmeyecek; kum,
çakıl ve taş ocakları bedelsiz kullanılacaktı. Demiryolu yapımı için gerekli
keresteler devlet ormanlarından kesilecek, demiryolunun her iki yanındaki
yirmişer kilometre genişliği olan şeritteki madenlerin işletilme hakkı
Almanya’ya verilecekti. İşletme imtiyazı 99 yıl olacak, kilometre başına
15 bin Frank kar garantisi verilecekti.
Bugün,
demiryolları konusunda gerçeği yansıtmayan ve halkı kandırmaya yönelik
açıklamalar yapılmaktadır. Önemsenecek yeni yol açmıyor ama Cumhuriyet’in milli
demiryollarını 6290 kilometreye çıkaran büyük başarısını küçümseyip
eleştiriyor. Eski rayları söküp yük taşımayan 800 kilometrelik hızlı tren
hattını, teknik ya da akçalı hiçbir katkı koymadan 6 milyar YTL’ye yabancı
şirketlere yaptırıyor ve bununla övünüyor.
TCDY’ye
yerleştirdiği niteliksiz kadrolarla demiryollarını o denli kötü yönetildi ki,
demiryollarındaki yük taşımacılığının payı yüzde 4’e düştü; ölümlü kazalar ard
arda geldi. Pamukova hızlandırılmış tren kazası (41 ölü), Tavşancıl kazası
(6 ölü), Ulugüney kazası (2 lokomotif, 30 vagon kaybı), Lalebel
kazası (2 ölü, 35 vagon kaybı), Sivas Avşar kazası (1 ölü).
Özellikle büyük
kentlerde, garların kent dışına taşınması gerekçesiyle TCDY arazileri kentsel
dönüşüm uygulamaları için belediyelere devredildi. Örneğin, Kayseri’de gar
arazisi ve 25 kilometrelik demiryolu güzergahı Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ne
verildi. İstanbul ağırlıklı olmak üzere Türkiye düzeyinde; İzmir, İskenderun,
Trabzon, Derince, Bandırma, Samsun limanları dahil, TCYD’nin 306 taşınmazı
satıldı.
Otoyollar
Otoyol
uygulamaları, köprüler ve hızlı trenlerden farklı değil. Otoyollar, Yap-işlet
devret yöntemiyle uluslararası şirketlere veriliyor ve devlet
garantileriyle Türkiye’yi büyük mali yükümlülükler altına sokuluyor. Duble
yol adı verilen ara yol ihaleleri, yeterliliği olan firmalara değil,
önceden belirlenen iktidar yanlısı kişilere veriliyor. Bir şirket kurup
iktidarın güvenini kazanan herkes, bol kazançlı işler alıyor. İnşaat
kalfalığından büyük yol müteahhitlerine! dönüşen türedi zenginler ortaya
çıkıyor. Niteliksiz yapım nedeniyle, yollar bir kaç yıl içinde, çukur tarlasına
dönüyor.
Kamuoyuna; “İstanbul-İzmir
3,5 saate inecek”, “uçaktan çabuk gidilecek” yaymacasıyla duyurulan İstanbul-Bursa-İzmir
Otoyolu; 22,4 yıl işletme imtiyazıyla, uluslararası bir konsorsiyuma
(uluslararası ortak girişim) verildi. İstanbul’dan çıkan bir otomobil köprü
için KDV hariç 35 dolar, otoyol için kilometre başına 0,05 dolar ödeyecek
(otoyol uzunluğu 377 kilometre). Türkiye, İstanbul-İzmirotoyolu için,
diğer yap-işlet-devret’ler
gibi büyük para ödeyecek.
Politikasızlığın Politikası
150
yılın tortusunu taşıyan ulaşım politikasıyla, sömürge uygulamaları günün
koşullarına uyarlanıyor ve ülkenin yalnızca bugününü değil geleceğini ipotek
altına sokuyor. Baskıya ve gözboyamaya dayanan günlük politikalarla halk kandırılıyor.
Denetim altına alınan medya gücüyle, olumsuz olumlu gibi gösteriliyor. Üretim
yapan devlet işletmeleri satılıyor ya da kapatılıyor, tarımı sahipsiz
bırakılıyor. Türkiye’yi dışarıya bağımlı üretimsiz bir ülke duruma getiriyor.
Yapılan yol ve
köprülerde, yerli ürünler değil gelişmiş ülkelerin malları taşınıyor. Otomotiv
sanayinin devleri, Türkiye’ye durmadan araba satıyor ve yollar binek
araçlarının gidip geldiği gezinti alanı işlevi görüyor. Sanayi, tarım ve
eğitime kredi vermeyen bankalar, sıfır faizli kredi destekleriyle otomobil
ithalatçılarının şubesi gibi çalışıyor. Büyük borç yükü altına girilerek
yaptırılan yol ve köprüler, ulusal ürünlerin taşındığı ekonomik değeri olan
yatırımlar olmuyor. John Perkins, bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Kendi arabasını yapamayan ülkeleri borçlandırıp otobanlar yaptırırız. Sonra
onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan
halka ucuz kredi verip daha çok araba almalarını sağlarız”.3
DİPNOTLAR
1 “The
Domestic Dividens Of Foregn Aid in Columbia Journal of Word Business”Eugene
R.Black, Vol 1, Fall 1965, sf.23, ak. Harry Magdoff, “Emperyalizm Çağı”
Odak Yayınları, sf.226
2 “Bir Ekonomik Tetikçinin Anıları”, John Perkins
3 “Bir Ekonomik Tetikçinin Anıları”, John Perkins
BÖYLE ANLAŞMAYLA BERBERLER ODASI BİLE BU İŞİ YAPABİLİR RECEP İSTESEYDİ HALKA YAPTIRIP BU PARA ÜLKEMİZ HALKINA KALABİLİRDİ 10 TANE BİLE YAPARDI BU MİLLET
YanıtlaSilBereket bu yazdıklarınızı pek okuyan olmuyor,okuyanlar da anlamıyor zaten.Yani size atış serbest!Bol yalanlı yorumlara devam..
YanıtlaSil"Okuyanlarda anlamıyor zaten " itirafinizdan dolayı kocaman alkışı hakediyor sunuz...tebrikler ! :)
SilBen okudum ve anladım. Rakamlarla, bilimsel anlatım yapılmış. Atış falan yok. Yalan da yok. Sorun senin örümcek kafanda. Biraz anlamaya çalışırsan iyi olur. Anlamadığın yer olursa yardımcı oluruz.
Sil"Bol yalanlı yorum" ifadem biraz yanlış olmuş,'eksik ve saptırılmış yorum'daha doğru ifade olurmuş..
SilMesela cumhuriyet döneminde demiryollarının 6290 km.çıkarıldığını söylüyor ama 4000 km sinin Osmanlı zamanında yapıldığını atlıyor.Taşımadaki payın %4 e düştüğünü söylüyor ama kaçtan düştüğünü söylemiyor.Doğrusu taşıma miktarı %60 artmıştır ama karayolu taşımacılığının hacmi çok hızlı arttığı için toplam taşımacılık içindeki payı azalmıştır.2004-2017 arası ölümlü kazalarda toplam 50 kaybımız var diyor ki doğrudur.Ama mesela medeni Kanada'da son 10 yıldaki demiryolu kazalarında her yıl ortalama 76 kişi ölmüş.Bu yazarın sadece birkaç rakamının analizi..
Sil"OKUYAN DA ANLAMIYOR " derken demiryollarında yazdığım gibi tek yönlü verilerle oluşturulmak istenen algının kabullenilmesini kastetmiştim.
SilSayın Akçığ, kuramsalaktarim.blogspot.com tümü Metin Aydoğan'a ait 525 makale yayınladı. Yazılara giriş adedi, bugün itibarile 4 567 854 (dört milyon beşyüz altmış yedi bin sekiz yüz elli dört) tür. Bu sayının yaklaşık 500 bini yurt dışındandır. Her yazıda kalış süresi 12 dakikadır. Yazının içeriğine yönelik eleştiri yapabilirseniz, yanıt verilecektir."Yalan" demek kolay, yalanı kanıtlamanız gerekir. Emeğe saygı lütfen.
YanıtlaSilBunlar proje üretemeyen muhalefetin kendini haklı çıkarmasını besleyen argümanlar olmasın:))Evet "yalan" yanlış tanım olmuş,eksik ve saptırılmış yorumlar olmalıydı..
SilSemra Akçığ yazılanların neresi yanlış?
YanıtlaSilHaydi ODTÜ'de bunları öğretmediler,rahmetli baban Ali Şarapçı'dan da mı bir şey öğrenmedin?
Geri dönüp bakmadığım için sorularını yeni gördüm sevgili Bekir.Bakış açınızın tek yönlülüğünü yanıtlamak için linkteki genç arkadaş hesapları benim yerime yapmış.Size kalsa bu ülkeye çivi çakılmayacak.Ayrıca sanırım bankacı refleksi ile sayıları salt büyüklük olarak algılıyorsun.Mukayeseli fayda-maliyet analizleri eksik kalıyor.Metin Aydoğan da aynısını yapıyor.Alıntı yaptığı kitapları ben de okumuştum.Az gelişmiş ülkelerin batıcı solcu aydınlarının kafasını karıştırmak veya önyargılarını beslemek için yazıldıklarını düşünmüştüm.Çünkü mesela Dünya bankasının dağlık arazilerde köylülere taş toplatıp para dağıtarak devleti borçlandırdığından hiç bahsetmiyor.Bu şekilde sade suya tirit projelerle devletlerin borçlandılmasını anlatmıyorlar.Ne yapacağız yani,elektriksiz,yolsuz,otomobilsiz mağaralarda mı yaşayacağız?Altyapısız sanayi,ticaret,eğitim mi yapılırmış.Yapılsaydı cumhuriyet döneminde yapılırdı.Çocukluğumuzdaki fakirliğimizi tez unuttunuz..
Silps://www.dunya.com/kose-yazisi/kopru-ve-otoyollari-elestirirken-hesap-yapiyor-musunuz/386961
https://www.dunya.com/kose-yazisi/kopru-ve-otoyollari-elestirirken-hesap-yapiyor-musunu
SilSağol Semra odtü'nün bir misyoner okulu olduğu savımı güçlendirmiş oldun...
YanıtlaSilODTÜ lülerin epey bir kısmının batının verdiği görevleri çoğu bilmeyerek de olsa yaptığı bir gerçek.Babamın bize öğrettiği en önemli şey batıdan iyi bir şeyin gelmeyeceği olduğu için o numaralara gelmeyiz.Ülkeme karşı 'barış, özgürlük vs.'bahaneleriyle emperyalistlere alet olmam..
SilTşk. Özel bir araştırma olmuş. Demokrat parti de aynı nı yapmıştı. Sonu enflasyon ve devalüasyon olmuştu.
YanıtlaSilMerhaba;
YanıtlaSilYazılanlar çok güzel ve çok faydalı ancak yorumcular arası etkileşim için temayı değiştirseniz. Semra AKÇIĞ'a cevap vermek isteyenler için bir yanıtla seçeneği iyi olurdu mesela. Blogger'da var bu özellikler.
En çok milli dediğimiz kişiler en çok emperyalist lerle işbirliği yapanlar oldu.
YanıtlaSilHalbuki biz betona değil insana yatırım yapmaları için oy vermiştik, insan zaten ileride betonu yapacak beyne ve iradeye sahip olacaktı. Ama gel gör beton ve arkasındaki güçler halkın tüm varlığına sahip oldular.
Nasıl millete hizmetse artık, yapılan alt geçitlerden, köprülerden geçmeye milletin parası yetmiyor; yetenin parası da devletin kasasına girmiyor, hadi onu geçtim yeterince araç geçmezse onun parasını da millet ödeyecek, ben de bu modern sömürüye kalkınıyoruz diye sevineceğim...
YanıtlaSilÇanakkale Köprüsünde gizlenen gerçekler; http://www.pencerehaber.com/kose-yazisi/1410/abrakadabra.html
YanıtlaSilSemra hanıma cevap olsun . Bana göre iki çeşit insan vardır, biri hamasetle, diğeri ilimle uğraşır, haa birde üçüncü vardır bu ikisini dolandırmaya çalışır, onunda işi bu , ama nedense hep hamasetle uğraşanı dolandırır demicem hafif kalır iliklerine kadar sömürür. Bunu yaparkende çok güzel narkoz verir anlamazsın, narkoz markasının birkaçını verim lazım olur belki, ATV.SAMANYOLU.HABERTÜRK.TRT.STAR.NTV . Vesaire liste uzaaar gider. Ama ilimle uğraşana bişey yapamaz çünkü ilim her yerde aynıdır temel felsefeside araştırmaya dayanır fetvaya, efsaneye değil somut gerçekliğe, bakarki kandıramıyor o Zaman yok etmeye çalışır, işin en acısıda bu ya kendisi değil işte o kandırdığı insanları kullanır, işte o insan olmamak lazım çünkü yok edilen insan emin ol şeninde çocuğunun geleceğini düşünüyor tıpkı kendi çocuğunun olduğu gibi,. Tavsiyem işin ilmi yani somut gerçek tarafı. Saygılar, Metin hacama teşekkürler kalemine sağlık, herkese selamlar.
YanıtlaSil"GERÇEK" arkadaş,sen önce "BİLİM" yerine"İLİM" dememeyi ve ikisinin farkını öğren.Sonra bana laf yetiştirirsin..
SilKaleminize, emeğinize sağlık Metin Bey. Çok doyurucu ve aydınlatıcı bir yazı olmuş. Bir ekonomi mezunu olarak, otoyollardan ulaşılabilecek rant düzeyini, ekonomiye olan dezavantajlarını anlatırım çevreme hep ama sizin yazınızla daha yalın ve daha keskin bir anlatım bilgisine ulaşacağım. Saygılar.
YanıtlaSil"okuyamamak" bu toplumun başına çok fazla iş açtı sanırdık hep ama gördük ki son yıllarda, "okuduğunu anlayamamak" daha betermiş ve her türlü hainlik onlardan gelirmiş!
Yanıtları yukarda okuyabilirsiniz..
Silhocam Emeğinize sağlık çok güzel anlatmışsınız, aslında en cahil insanın bile anlayabileceği şekilde ama tek yapmaları gereken zahmet edip okumaları.
YanıtlaSil