Köy Enstitüleri, 17 Nisan 1940’ta
kuruldu. Değişik ülkelerin eğitim sistemleri içinde, Köy Enstitüleri kadar
üzerinde çalışma ve tartışma yapılan bir başka eğitim kurumu çok azdır. Bu
okullar, ulusal ya da uluslararası araştırmalara konu oldular; dünya eğitbilim
ansiklopedilerine girdiler, dünyanın birçok ülkesinde örnek alındılar.
Kapatılmalarının üzerinden 68 yıl geçti ama Köy Enstitüleri hâlâ tartışılıyor.
Acı ve hüzün veren bir özlem, direnme yaratan bir umutla anılıyor. Bunun nedeni
nedir? Nasıl ve ne amaçla kuruldular? Neden kapatıldılar? Günümüz eğitiminde
yerleri olabilir mi?
Aydın Sorumluluğu
Türkiye,
eğitimsizliğin ya da yoz bir eğitim düzeninin yarattığı sorunlar nedeniyle bir
uçuruma doğru hızla sürüklenmektedir. Eğitim bozulup ülke karanlığa doğru
gittikçe, Köy Enstitüleri’nin değeri daha çok anlaşılıyor, aydın çevrelerde ona
duyulan özlem giderek artıyor.
Köy
Enstitüleri haklarında pek çok kitap, yazı, makale yazıldı. Açık oturumlar,
paneller yapıldı, belgeseller hazırlandı. Bu okullarda yetişen ya da görev
yapan pek çok insan anılarını yayınladı, uzun ve yapıcı söyleşiler düzenledi. Gerçekleştirilen
bunca etkinliğe karşın, Köy Enstitüsü olgusunun Türkiye’de yeterince,
tartışılıp, yararlanılabilir sonuçlar çıkarıldığı söylenemez. Köy Enstitüleri
bugün her zamankinden daha çok tartışılmalıdır. Bu, Türkiye için bir
gereksinimdir. Bunları inceleyip tartışmak bizlere, eğitim konusunda içine
düştüğümüz açmazdan kurtulmanın yollarını gösterecektir. Köy Enstitüleri
uygulaması, Türkiye’nin gerçek zenginliğidir; bu zenginlikten yararlanmak
zorundayız.
Köy Enstitüleri, Osmanlı’nın son
döneminden başlayarak; Kurtuluş Savaşı’nı, Türk Devrimi’ni ve Anadolu
aydınlanmasını içine alan bir çerçeve içinde ele alınmalıdır. Türkiye’nin o
dönemdeki toplumsal yapısı ve bu yapının yön verdiği politik çelişkiler; dünyadaki
gelişmelerle ilişkilendirerek incelenmelidir. Enstitüler, kapsamı oldukça
genişleyen bu çalışma sonunda daha anlamlı bir biçim alacak ve gerçek değeri etkileyici
bir biçimde ortaya çıkacaktır.
Halk Destanı
Köy
Enstitülerinin destansı bir öyküsü vardır. Burada yetişen öğretmenler,
edindikleri bilgi ve bilinçle, sınırsız yurt sevgisi ve yüksek bir inanç
sağlamlığına ulaşmışlardı. Bu duygusal bağ gözardı edilirse Köy Enstitüleri
kavranamaz. Köy Enstitü hareketinde yer alan herkes; Anadolu insanına özgü
paylaşımcılığa, güçlü dayanışma duygusuna ve zorluklara karşı direnme gücüne
sahipti. Bu özellik; müdüründen aşçısına, öğrencisinden genel müdürüne dek görev
alanların tümü için geçerlidir. Türklere has bu özellikler, Anadolu’da yoğrulan
uygarlık birikimiyle birleşince; yeniliğe, öğrenmeye ve gelişmeye olağanüstü
istekli bir halk kitlesi oluşturmuştu. Köy Enstitülüler bu halkın çocuklarıydı.
Cumhuriyetin
son yetmiş yılında, eğitimin milliliği ortadan kalktı ve çok başlı öğretim
eğitimimize egemen oldu. Bu olumsuzluk, Köy Enstitüleri deneyiminden günümüz
eğitimi için ders çıkarmamızı zorunlu kılıyor. Bu deneyimden nasıl
yararlanabileceğimize ve ne tür öneriler geliştireceğimize karar vermeliyiz.
Sel gitmiş kum kalmıştır ama Köy
Enstitüleri, yaşanmış bir gerçek. Türkiye’ye ve dünyaya kendini göstermiş bir
gerçek. Milli Eğitimimize damgasını vurdu ve kendinden sonra gelen iki
yurtsever bir kuşak yetiştirdi. Bıraktığı kumun içinde, günümüzde
yararlanılacak çok değerli altın ilkeler var.
Köy Devrimi
Enstitülerle,
Atatürk Devrimi yani aydınlanma köylere kadar gidiyordu. Enstitüler kadar
hiçbir kurum; bu kadar ulusal, bu kadar yerli, bu kadar devrimci olamazdı. Mustafa
Kemal Atatürk’ün devrim düşünceleri, ilk kez burada bu kadar geniş ve bu
kadar anlamlı biçimde yeşerdi. Devrim kendi okullarını, kendi kurumlarını
bulmuştu. Devrim’in halka ulaşmasına kıl payı kalmıştı.
İlk bakışta
bir eğitim eylemi gibi görülen Köy Enstitüleri; gerçekte, köylünün
bilinçlendirilerek devlet yönetimine sesini duyurmasını ve ekonomik olarak
güçlenmesini amaçlayan bir eylemdi. Köy Enstitüleri’nin tek amacı, bildiğimiz
anlamda öğretim değildi. Asıl amaç köylüyü bilinçlendirerek feodal yapıyı
tümüyle tarihe gömmek, ekonomik kalkınma için gerekli eğitimi vermek ve toprak
reformuna geçişi sağlamaktı.
Köy Enstitüleri bir başka
başkaldırının habercisiydi. Ortaçağ karanlığının, gericiliğin, çıkarcılığın,
kişiye bağımlılığın batağında boğulan; ezilen, horlanan ve sömürülen köylümüzün
ilk kez ileriye doğru attığı bir adımdı. Anadolu halkı, üreterek özgürleşmenin
şafağını yakalıyor, aydınlığın yollarını açıyordu. Köylerin yakınında ‘karargâh’ kuran eğitim, Türkiye’nin
cahilliğe, geriliğe karşı başlattığı bir kurtuluş mücadelesi veriyordu. Kendi
gücünü, olanaklarını, kendi insan kaynağını kullanarak, verimsiz topraklarını
bayındırlaştırıyor, oraya uygarlığın bayrağını dikiyordu. Kuvay-i Milliye,
Enstitülerde yeniden canlanmış, kazmadan küreğe, motora, makineye, kitaba,
kaleme sarılarak, Anadolu toprağının bereketini emen cehalet adlı düşmana, dört
bir yandan saldırıyordu.
Büyük Hedef
Köy
Enstitülerinin amacı, okuryazarlığı yaygınlaştırmak, tüm köyleri okula
kavuşturmak, yeni tip öğretmen yetiştirmek gibi kısıtlı ereklerle açıklanamaz.
Enstitülerin amaçları kimilerinin sandığı gibi kapalı köy ekonomisini sürdürmek
hiç değildi. Geçmişten gelen kültürel birikimden yararlanarak, yeni öğrenim
yöntemleri geliştirilecek ve Köy’e bilim götürülecekti. Eğitim
yaygınlaştırılacak, üretici çiftçi bilinçlendirilecekti. Sömürü düzenine son
verilerek, geleceğe dönük bir özgürleşme devinimi yaratılacaktı.
“İnsan
olmak, millet olmak davası”nı çözmek
isteyen Cumhuriyet’le, 20. yüzyıl’ın en büyük eğitim uygulayıcısı kabul edilen İ.Hakkı
Tonguç’un yaratıcılığının buluşması; Türk köylüsünün yazgısında önemli bir
düğüm noktası olmuştur. 1935’te, ülke nüfusunun % 80’ini oluşturan Türk
köylüsünü, ortaçağ karanlığından çıkaracak ve Türk Devrimi’ni Anadolu’nun en
uzak köşesine dek götürecek olan aydınlanma ve özgürlük kurumlarıydı Köy
Enstitüleri.
21 Köy Enstitüsü kırk bin köyün
çekirdeğiydi. Elektriksiz köy, susuz kır, işlenmemiş kafa kalmayacak ve Atatürk’ün
özlemi olan çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış olacaktık. Marşlarında “Biz
ulusal varlığın temeliyiz köküyüz/ Biz yurdun öz sahibi efendisi köylüyüz” diye
haykıran bu Anadolu çocuklarına; kendilerini bu yurdun öz sahibi sanan
egemenlerin diş bilemesini doğaldı ve elbette affedilemezdi.
Uygarlık Kalıtı
Köy
Enstitüleri neden önemli? Yıllar sonra niçin yazılarla, konuşmalarla,
toplantılarla anılıyor, anlatılıyor. Değişen dünyada, modern dünyanın
koşullarında; Köy Enstitüleri gibi bir atılımı anmak neden? Bu sorunun yanıtını
en özlü biçimde Uğur Mumcu vermiştir: “Kuvay-i Milliye ile birlikte iki büyük halk hareketinden biri haline
gelen Köy Enstitüleri’ni savunmak, özgür ve demokrat bir yaşam arayışında
olanların namus borcudur...”
Köy Enstitüleri’nde, yalnızca
öğretmen değil, köye yararlı her tür meslekten eleman yetiştirilmesi
planlanmıştı. Köy Enstitüleri, öğrencilerini okul yönetimine katarak, insan
gelişimine özgürlük tanıyarak, tartışma ve eleştirme geleneği kurarak, tabana
dayalı bir demokrasinin gerçek örneklerini vermişlerdir. Köy Enstitüleri, ulusal
bağımsızlık ilkesinin ayrılmaz bir parçası olan eğitimde ve kültürde,
bağımsızlığın gerçek örnekleri oldular ve bir yıldız gibi parladılar. Yerleri
doldurulamadı ve Türkiye bu günlere geldi.
Evet, Köy Enstitüleri; değeri bilinmeyen ve korunmayan geçmiş bir dönemde; Bir Yıldız gibi parlamasına da izin verilmemiş malum zihniyet(emperyalist,islamcı,muhafazakar,sağcı)tarafından kapatılmıştır.Bu durum geçmişte kalmıştır.Peki bugün Köy Enstitüsü felsefesi doğrultusunda geleceğe dönük alternatif, kapsamlı,planlı bir eğitim projemiz var mıdır?
YanıtlaSilBu konuyla ilgili önerebileceğiniz kitaplar var mı? Teşekkürler
YanıtlaSilKitap tavsiyesi,
YanıtlaSilBüyük Oğul Efsanesi Tonguç'un Romanı